Penelope Cruz'dan iki aşk filmi birden
Vanilla Sky: İşte yine fantastik bir aşk öyküsü. Üstelik Penelope Cruz, gerçek hayattaki sevgilisi Tom Cruise ile bir arada oynuyor...
Yine o bildik ülkedeyiz. Yani son yılların gözde alanı meta-fizik (fizik-ötesi) ve gerçek-üstü aşklar dünyasında...Tıpkı "Hayalet", "Melekler Şehri" ya da "Meet Joe Black" gibi... Bu kez kahramanımız, bir yayın imparatorluğunun sahibi, genç, yakışıklı ve kendine güveni tam, "her şeyi olan adam" David Aames... David bir partide karşılaştığı İspanyol kökenli Sofia'da hayatının kadınını bulduğunu sanır. Ama, hem arkadaş hem sevgili olarak kullandığı Julie, David'i terketmek niyetinde değildir. Julie trafik kazası yapar. Ve David'in yüzü parçalanır. David bu yeni hayatında Sofia'yı yeniden elde etmeye savaşır. Aslında aralarındaki asıl engel yüzü değil, daha da beter un-ufak olan kişiliğidir, iyice yaralanmış ruhudur. Ne tuhaftır ki Sofia'yı elde ettiğinde, yanıbaşında Julie'yle uyanır. İki kadın artık tümüyle birbirine karışmıştır. Gerçek hayatta mı, yoksa hayallerinde mi?
SABRIMIZIN KARŞILIĞI YOK!
"Diğerleri" filmini çok sevdiğimiz Alejandro Amenebar'ın ilk önemli filmi "Gözlerini Aç"ı görmedim. Ama sanırım o film, karşımızdaki bu Amerikan usülü yeniden çevrimden daha başarılıydı. Bu film ise doyurucu değil. Kimileri buna yenilir-yutulur şey değil bile diyeceklerdir!. Çünkü, tüm o fantastik duygusu, tüm o mantık-ötesi gelişimler, sonuç olarak yetersiz, cılız ve üstelik karmakarışık bir biçimde açıklanmaya çalışılıyor. "Ruhunu düşler sunan bir şirkete satmak" ve "dönüşü olmayan bir anlaşma imzalamak" gibi Faust'tan ödünç alınmış bir motif, en azından bu filmdeki haliyle insanı tatmin etmiyor. Bu mistik ve fantastik film, seyirciden talep ettiği sabra tam karşılık vermiyor.
Geriye kimi parlak sahneler kalıyor: Bomboş bir Times Square'de geçen tüm başlangıç bölümü, kaza sahnesi, final bölümü... Ama bu sahnelerin sinemasal kalitesi, filmi kurtarmaya yetmiyor. Oyuncular oldukça inandırıcı. (Benim için en büyük keşif, David'in yakın arkadaşı Brian'ı oynayan Jason Lee oldu). Ve de son derece iyi bir "soundtrack" : The Beach Boys'dan Bob Dylan'a, bildik-bilmedik birçok şarkı çok iyi kullanılmış.
Bu kadarıyla yetinirseniz, buyrun...
Filmin künyesi: Vanilla Sky (**)
* Yönetim: Christopher Crowe
* Senaryo: Christopher Crowe
* Görüntü: John Toll Müzik: Nancy Wilson Oyuncular: Tom Cruise, Penelope Cruz, Cameron Diaz, Kurt Russell, Jason Lee, Noah Taylor UIP (Paramount) yapımı.
YÜZBAŞI CORELLI'NIN MANDOLİNİ
Çok satan bir aşk romanının sinema uyarlaması. Siyasal çekişmelerin odağında kalan bir aşk öyküsü
İşte tipik bir uluslararası yapım... Çok-satan bir romana dayalı, evrensel çekicilikte bir konusu, parlak bir kadrosu var. Ama yine de kayalara doğru sürüklenen bir gemi gibi felakete doğru yol almış, bu belli.
Film, ikinci savaşta bir Yunan adasında yerli halk, işgalci Almanlar ve Almanlarla müttefik olsalar da gönülleri Akdenizli evsahiplerinde olan İtalyan birlikleri arasında geçiyor. Alman bozgununun yaklaştığı günlerde, İtalyan yüzbaşı Corelli, bir Yunanlı direnişçinin nişanlısı güzel Pegalia'ya tutuluyor. Ve bu aşk, çeşitli ırksal ve siyasal çekişmelerin tam odağında kalıyor.
SANKİ BİR AKDENİZ OPERETİ
Film özellikle ilk yarıda Yunanlı, İtalyan, Alman, Akdenizli denince akla gelen tüm klişeleri utanmasızca sıralıyor. Antik çağdan gelen bir soyluluğu gururla taşıyan, Akdeniz güneşiyle pişmiş Yunanlılar, "yemek-içmek, sevişmek ve şarkı söylemek" üçgenine sıkışıp kalmış tembel ve kötü savaşçı İtalyanlar, yalnızca bilimin ve erdemin gücüne inanan soğuk Almanlar...Ve birçok sahne (Kıyıda piknik, bir akşam üzeri eğlencesi,vs.) sanki bir operetten veya müzikalden arta kalmış gibi duruyor. Bir şarkılar ve danslar eksik (gerçi onlar da var!)
İkinci yarıda işler biraz ciddileşiyor. Ve film birkaç etkileyici sahne kazanıyor: Almanların kıyımı, sevgilisinin aşık olduğu erkeği cesetler arasından bulup kurtarıp, hayata döndüren savaşçı gibi...
Yine de, tüm sanatçıların rol kestiği ve de Akdenizli şivesiyle İngilizce konuşma çabası yüzünden neredeyse rollerini unuttuğu bu film, sonuç olarak biraz dramatik motifleri olan bir opereti andırıyor. Romanı bilmem, ama son derece evrensel ve soylu temalar amaçlayan bir film için, hiç de kompliman değil bu elbette...
Filmin künyesi: Yüzbaşı corelli'nin Mandolini(**)
(Captain Corelli's Mandolin) Yönetmen: John Madden Senaryo: Shawn Slovo Müzik: Stephen Warbeck Oyuncular: Nicolas Cage, Penelope Cruz, John Hurt, Christian Bale, David Morissey, İrene Papas Universal yapımı.
Tema'nın Hollywood kadınları
SİYAD 2001 Ödül Töreni'nde davetlileri en çok güldüren Muzaffer Tema oldu. Bir zamanların gerçek yakışıklısı Tema, ödülünü 50'li yılların en güzel oyuncularından Ayla Karaca'nın elinden aldı. İşte SİYAD gecesinden perde arkası notlar
Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) 2001 ödülleri de sahiplerini buldu. Bizim için aylar süren yoğun bir hazırlık ve çalışma döneminden sonra... Artık bu ödüllerin geleneksel hale geldiğine ve sinemamıza yararlı bir kuruma dönüştüğüne inanıyorum. Perde arkasına gelince... Neler yaşandı neler... Öncelikle, Onur Ödülleri'nde sinemamızın biraz unutulmuş bir dönemini hatırlatmak istedik. İlk seçimimiz olan bir dönemin unutulmaz oyuncusu, uzun zamandır İzmir'de yaşayan Pervin Par, İstanbul'a gelip kalabalığa karışmayı kabul etmedi. Üzüldük, ama bu kararı saygıyla karşıladık.
MUHTEREM NUR KAYIP
Muhterem Nur, zaten her tür ödülü hak eden muhteşem bir kadın. Ama son 10 gün içinde tam iki kez İsviçre'ye gidip gelmesi bizi çıldırttı. Çat orada, çat burada!.. Sonunda ödül günü döndü ve gecemize katıldı. Ama bir ara kayboldu. Şoförü onu yanlışlıkla Cemal Reşit Rey yerine yanındaki Lütfi Kırdar salonuna getirip bırakmıştı ve Muhterem Nur telefonla benden yardım istedi!.. Ödülünü vermesini istediğimiz "Müslüm Baba" ne yazık ki sağlık sorunları nedeniyle gelemedi. Allahtan sevgili Fikret Hakan imdada yetişti ve böylece "Üç Arkadaş"ın efsanevi çifti yıllar sonra bir araya geldi.
Yıllardır gözlerden ırak Amerika'da yaşayan bir dönemin gerçek yakışıklısı Muzaffer Tema, sanırım iyi bir seçimdi. Nitekim Hollywood anılarıyla geceye renk ve neşe kattı. Tema'ya ödül vermesi için 1950'lerin inanılmaz güzel oyuncusu Ayla Karaca'yı düşündük. Peki, Yeşilçam'ın tüm güzel kadınlarını yönetmiş ve sanırım hepsine biraz âşık olmuş olan Atıf Yılmaz'ın ödülünü kim verecekti? Ben 'Deniz Türkali versin' dedim. Yönetim kurulu arkadaşlarım burun kıvırdılar: Eşinin ödül vermesini "banal" buldular. Ama ne zaman ki Deniz Türkali, Atıf Yılmaz'ı terketti, o zaman herkes "Tamam ödülü Deniz Türkali versin" dedi....
SİYAD gecesine çok sayıda güzel insan katıldı. Adalet Ağaoğlu'nun senaryo, Gülriz Sururi-Engin Cezzar çiftinin yardımcı oyuncular, Levent Kırca'nın film ödülleri için gelip sahneye çıkmaları... Sevgili Zuhal Olcay'ın açılmak üzere olan tiyatrosunun telaşına rağmen gelip sunuculuk yapması, bizi çok mutlu etti. Demet Akbağ ve Lale Mansur, ödülü almadıklarını kestirdikleri halde gelip ödül verdiler. Ki ikisi de benim geçen yıl için favori oyuncularımdı. İki emektar tiyatro oyuncusunun, Şükran Güngör ve Erol Keskin'in erkek oyuncu ödülünü Ğ oyların tıpatıp eşit çıkması sonucu- paylaşmaları ise gecenin bence en güzel olayıydı. İşte doğru-yanlış seçimleriyle bir SİYAD ödül gecesi de böyle bitti.
|