Katil Kilink İstanbul'daydı
Yıllar önce Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü, Cüneyt Arkın'ın oynadığı Dünyayı Kurtaran Adam filmini, "utançla sunuyoruz" diye duyurmuştu da... Olay olmuştu! Birçok sinemasever teessüflerini bildirmiş; bunun üzerine kulüp özür dilemişti.
Yeşilçam'ın kitsch ve absürd 'B' filmlerinin eğlenceli yönü o zaman farkedilmiş, birçok genç Dünyayı Kurtaran Adam'ın boğuk ve çizik video kasetini arşivine katmıştı.
Yerli fantastik yapımlara olan ilgi azalarak da olsa sürüyor. Geçen Pazar geceyarısı AFK Uluslar arası Bağımsız Film Festivali kapsamında Yılmaz Atadeniz'in Kilink İstanbul'da (1967, siyah-beyaz) ve Yılmayan Şeytan (1972) filmleri gösterildi Fitaş Sineması'nda. Gösteriden önce yönetmen Atadeniz bir konuşma yaptı: Genç kuşağın ilgisi karşısında hem mutluydu, hem de şaşkın.
İskelet giysili acımasız katil Kilink ve çevresinde cıbıl cıbıl kızlar... Bizim için de gerçekten büyük gırgırdı fotoromanlarını merakla okuduğumuz Kilink'i eski İstanbul dekorunda izlemek. 1965'te İtalyanlar tarafından çıkarılan Kilink'i (ya da Kiling) iki yıl gibi kısa bir sürede Türkiye'ye adapte etmişti Atadeniz. Film boyunca yüzünü göremediğimiz Kilink'i Yıldırım Gencer oynamış.
Gecenin asıl eğlencesi ise Yılmayan Şeytan'dı. Hangi zeka bıyıklarını ve kaşlarını korkunç Çinliler'e benzettiği Erol Taş'ı Dr. Şeytan diye oynatır? Hangi imgelem tenekeden robot yapıp, yanıp sönen ampülleriyle tangır tungur yürütüp, adam boğazlatır? Hangi deha koyu sarı bir kar maskasiyle taklalar attırdığı kahramana 'Bakırbaş' adını verir? (Zorda kalan kadınlar filmde 'Yetiş Bakışbaş' diye bağırıyordu.)
Yılmayan Şeytan gerçekten komikti. İşin daha ilginci şu... Giovanni Scognamillo ve Metin Demirhan'ın Fantastik Türk Sineması adlı kitabından öğrendiğimize göre bu film yürütülüp Frenk illerinde gösterilmiş. Adına "The Daring Devil" demişler. Yönetmenine Robert Gordon adını vermişler. Oyuncular ise Kurt Brix (Kunt Tulgar), Ruth Taylor (Mine Mutlu) ve Jack London (Erol Taş) olmuş. Bitmedi: Yabancı film diye Türkiye'ye de ithal edilmiş!
Gecenin hüzünlü bir tarafı da vardı... Salon pek dolu değildi. Nefis denemelerini bir süre önce Yerüstünden Notlar adıyla kitaplaştıran Fatih Özgüven oradaydı mesela... Ama gözlerimiz; Beyoğlu sahaflarında Kızıl Maske ya da Mandrake avcılığı yapan Kanat Atkaya'yı (günahını almayayım, belli ki daha önce izlemiş) boşuna aradı.
Çoğunluk aynı saatlerde oynayan yabancı bir filme gitmeyi tercih etmişti. Buradan acaba şu sonucu çıkarabilir miyiz? Enteller de ikiye ayrılıyor: 'Moda' olanı takip eden, 'mainstream' enteller ve akıntıya kapılmayan marjinal enteller...
AHH! KADIKÖY ANADOLU LİSESİ
Kadıköy Anadolu Lisesi'nden olduğumu biliyorsunuz ('77). Derneğimiz KALİD iki haftada bir Fenerbahçe'deki Dalyan Kulüp'te toplantılar düzenliyor. Geçen sefer ÖDP Başkanı Ufuk Uras ile akademisyen Ayşe Durakbaşa 'okul kültürleri' üzerine konuştular. 31 Ocak Perşembe akşamı 20:30'da ben de birşeyler anlatacağım. Konumuz; "Medya: Halkın Yararı mı, Halkın Merakı mı?" Reha Muhtar'dan, televolelerden filan bahsedeceğiz işte. Şömine yanıyor çıtır çıtır. İsteyen dinlerken kahve, çay, bira filan içip, yemek de yiyebiliyor. Ağzında lokma varken tartışmaya katılabiliyorsun! Giriş parası da yok. Ortam fena değil yani.
İŞTE TÜRK'ÜN AKLI
Bu bölümün adı nedeniyle bazı okurlar serzenişte bulundu. "Türk'ün aklı, diyorsun ama bu nadide akıldan örnekler vermiyorsun" dediler. Peki, peki! İşte nefis bir örnek.
Radikal'den Mehmet Demirkol 22 Ocak'ta yayınlanan "Bir İsveçli'nin şark günlüğü" başlıklı yazısında anlatıyor olayı: "Beşiktaş'ta ilk maçına çıkan Asper'in yanında İlhan ve Ronaldo var. Konuşuyorlar. Ne konuşuyorlar? Tam karşılarında, 'Gizli fanatikler' yazan pankart var. Onu olabilir mi? Gizli fanatikler diye bir grup nasıl var olabilir, bunu mu anlamaya çalışıyorlar? Gizlilerse birbirlerinden haberleri var mı üyelerin? En önemlisi eğer gizlilerse neden pankart açıp kendilerini afişe ediyorlar? Bir sonraki maçta sadece 'Fanatikler' pankartı mı açılacak? Fıkra gibi..." Süper değil mi?
GÖKSEL'E YAZIK OLMASIN
Okurlar bizden elbette son haberleri bekliyor. Örneğin İlhan Şeşen'in 'Neler Oluyor Bize'sinden bahsetmem daha uygun olur. Ancak insan bazen 'bayat' da olsa sevdiği şeyleri paylaşmak istiyor. Neyse lafı uzatmayayım: Göksel'in Körebe adlı albümü dikkatinizi çekti mi? Yok hemen, "Depresyondayım'ı dinledik ya..." demeyin. Büyük olasılıkla, Ahmet Selçuk İlkan'ın yazdığı, 1980'lerin arabeskçisi Selahattin Cesur'un bestelediği o eski parça, 'Gürün Birinde' de kulağınıza çarpmıştır: "Senin de saçına karlar yağacak / Senin de gözüne yaşlar dolacak / Elbette kalbini birisi yakacak / Beni anacaksın günün birinde..."
Bunlar iyi güzel de, demek istediğim başka... Hiç yapmadığım bir şeyi yapıp Körebe'yi defalarca dinledim. Bu kız çok iyi! Şeytani ve erotik bir sesi var. Güzel diyeyem bu sese ama müthiş etkileyici. Ancak albümün müzikal altyapısı zayıf. Müslüm Baba bile, fanları pek talep etmese de, müthiş zengin bir orkestrasyonla kulağımıza ulaşırken, Göksel gibi etkileyici bir sese bu yakışmıyor. Hadi ukalalık edeyim: Göksel'in tek albümlük, gelip geçici şarkıcılar kervanına katılıp depresyona düşmemesi için müziğini güçlendirmesi gerekiyor. (Not: "Körebe, 2001'in en iyi iki çalışmasından biri" diyen müzik yazarı Mefaret Aktaş, albümdeki tıngırtılı altyapının özellikle yapıldığını söylüyor.)
BEYOĞLU'NDA GEZELİM, TANTUNİ YİYELİM
Mantı, gözleme, dürüm filan out oldu. Bir süredir İstiklal Caddesi'nin moda yiyeceği tantuni. Peki nedir tantuni? Ankara'da okuyan Mersinli bir genç internette şöyle anlatıyor; ağzımızı sulandırıyor: "Mersin deyince aklınıza hemen tantuni gelir bilirim. Evet, tantuni Mersinliler'in başlıca besin kaynaklarından biridir.
Doğadaki yiyecek zincirinin ortalarında yer alan koyunlar veya danalar bir güzel kesilir. Etleri elle ince ince kıyma haline getirilir. Daha sonra özel bir tavada kavrulur. Doğadaki yiyecek zincirinin daha altlarında yer alan domatesler, soğanlar ve maydonozlar kendilerini bizim zevkimiz için feda ederek bu güzel yemeğe salata gibi katılırlar.
Sadece Mersin'de gördüğüm 'açık ekmek'e sarılan etler ve salata bir güzel yenir. Yanına da şalgam suyu veya ayran iyi gider. Akıllı ve daha fazla yaşamak isteyen Mersinliler tantuniyi biftek olarak isterler. Böylece et yağsız gelir. Yoksa normal tantuni bayağı yağlıdır ve hatta abartan bazı tantuniciler, olaya içyağı veya kuyruk yağını da ekleyerek doğal seleksiyona katkıda bulunup Mersin'in nüfusunu birer birer azaltırlar."
TAVSİYE: VOTKA + NAR SUYU
Bir zamanlar moda olan votkalı nar suyu dönüş yaptı... Nefis bir içki. Gecelerin delikanlısı, arkadaşımız Mehmet Güler, "Bire bir votka ve narsuyu koyduktan sonra bardağa biraz nane likörü koyun, üstüne de bir iki taze nane yaprağı atın" diyor. Deneyin, beğeneceksiniz.
'EĞLENCE' DEMEK NE DEMEK?
Mehmet (11): Bir sinemaya gitiyinde bira, rakı, içersin ceket yakarsın tabak kırarsın ona eylenmek denir. Güldane (9): Örneğin bir partiye gidersin havaifişekler, tabancalar ateş atmalar gibi şeyler yaparken çok eğlenirsiniz. Ali (9): Mesela arkadaşların diskoya çağırdı. Oraya geldin. Baktın arkadaşların eyleniyor. Sende eylenmek istiyorsun. Sende eyleniyorsun. Buna eğlence diyoruz. Gökhan (10): Eğlence düyüne gidince oyunlar oynarız. Otururuz, halamlar gelir, onların ellerini öper. ("Küçük Sözlük", derleyen Fatoş; Leman Yayınları.)
ZEHİRLİ SÖZLER
Yves Saint Laurent'in mükemmel bir zevki var. Beni taklit ettikçe daha da iyi oluyor. (Coco Chanel)
TİŞÖRT YAZISI
Önyargılarım yoktur. Herkesten eşit derecede nefret ederim. (W.C. Fields)
|