Annesini oyalayıp Şebnem'i soyduk!
Şebnem'in annesi Lale Hanım çekim mahalinde durduğu sürece seksi seksi pozlar çekebilmemiz mümkün değildi. Ben, mecburen Lale Hanım'la kocakarı muhabbetine giriştim ki içeride işi bitirsinler
13 yaşına kadar adımın "KAPA ÇENENİ" olduğunu sanarak yaşadığımdan, özellikle kadınlara karşı hep mesafeli, tırsık, kısacası sıfır özgüvenle yaklaştım. Ağzımdan tek bir cümlenin çıkması için saatler geçer, çıkan cümlede "sivilcen ne kadar büyük" mealinden olurdu. Anlayacağınız çıtırların olduğu ortamlardan çok, teyzelerimin, halalarımın olduğu ortamlarda kendimi daha huzurlu hissederdim. O yıllar kocakarı muhabbetini sevdiğim benimsediğim yıllardı.
Mesleğe başladığım birinci gün, editörüm ilk iş olarak Derya Arbaş'la röportaja gönderdi. "Ya iki dakika durun, şöyle çeviriyle falan başlasak" diyemedim tabii ki. Düştük yollara... Kızı görür görmez heyecandan adeta kafam ısınmış, bayılacak gibi olmuştum. Röportaj çarşafa dolanmıştı.
Yıllar çabuk geçti ve ben kadın röportajlarının aranan adamı olmuştum. Veya en azından bana öyle gelmeye başlamıştı... Artık kadınlara istediğim gibi sorular sorabiliyordum. Gözlerinin içine bakıp, iç çamaşırın ne renk diye soracak kadar sınırları zorlayabiliyordum. Eski utangaçlığım yerini akıl almaz bir pişkinliğe bırakmıştı. Alemde tektim ama tarifini yapamadığım bir eksiklik de vardı hayatımda... Ta ki dergim FHM için Şebnem Scheffer ile çekim yapmaya Emre Doğu'nun stüdyosuna gidinceye kadar...
İYİ Kİ "ÇAY İÇER MİYİZ" DEDİM!
Amaç belli: Şebnem'in seksi pozlarını çekmek. Ancak bir sorun var. Şebnem'in annesi de çekim mahallinde ve seksi poz alabilmemiz söz konusu bile değil. Bendeniz de dahil olmak üzere tüm ekip telaş içinde. Annesi, Lale Hanım'la tanışıyoruz ve çekim hakkında bilgi veriyoruz müsait bir dilde. Kıyameti kopartıyor. "Olmaz, daha önce yaptık, başımıza bir sürü sorun açıldı" diyor. Yapabileceğimiz en iyi çekim, alışveriş merkezlerinin gazete ekleriyle dağıttığı ürün broşürlerinin tekstil sayfalarındaki moda çekimlerinden daha öteye gidemeyecek gibi. "Çay içer miyiz" diye soruyorum, biraz yumuşuyor. Şebnem'i apar topar makyöz ve kuaföre emanet edip Lale Hanım'ın yanına çöküyorum ikna ederim umuduyla. Telefonu çalıyor ve Almanca konuşmaya başlıyor. Anladığım kadarıyla enişte İstanbul'a gelme peşinde ve Lale Hanım bundan çok hoşnut değil. Telefonu kapatır kapatmaz söylenmeye başlıyor: "Bu Almanlar'ın çalışma aşkından sıkıntı geldi vallahi. Adam işten çıkacak, buraya gelecek. Bir gün kalıp geri dönecek." İşte bu diyorum. İşte aradığım tat, aradığım doku bu: Kocasından şikayet eden kadın! Tıpkı 12 numarada oturan Hafize Hanım gibi, tıpkı halam Perihan gibi. Çocukluğumda kaybettiğim o sıcak muhabbeti bulmuştum.
"Bilmem mi diyorum bizim enişte de Alman, yapacak iş bulamadığında mutfaktaki el radyosunu söküp baştan yerleştirir, üç parça artırır onunla da uydu anteni yapar." Muhabbetin şahı başladı ve bendeniz içeride çekimle ilgileneceğime ayranlı lahmacunlu derin bir muhabbete daldım. Santrforun tembeli markajda kalmayı sever misali ben de Lale Hanım'ın yanında kalıp hem onun çekime müdahale etmesini engelliyordum hem de ideal eş, Alman kurabiyesi tarifi, obst und gemüse (meyve ve sebze)nin faydaları, Alman kadınlarının vurdumduymazlıkları, Şebnem'in nasıl biriyle evlenmesi gerektiği üzerine derin konulara dalıyordum. Moda editörümüzün aman sen markajda kal, biz içeride gol atıyoruz bakışları üzerine Lale Hanım'la muhabbeti daha da koyulaştırdım.
Geçen üç saat içerisinde Şebnem'le röportajı yapamamış olsam da çekim amacına ulaşmış, ben unutmuş olduğum bir dostu yeniden görürcesine Lale Hanım'la muhabbet etmiştim. Kendisini Almanya'da ziyaret etmekten büyük bir keyif duyacağımı söyleyerek çekim mekanından işini yapmış mutlu bir adam olarak ayrılıyorum. Emre Doğru'nun çektiği fotoğrafların tamamını tabii ki FHM Şubat sayısında bulacaksınız...
LALE HANIM ZOKAYI BÖYLE YUTTU
Şebnem'in annesi Alman kurabiyesi tarifi verirken, içeride kızının başına gelenlerden haberi yok.
MANSUR FOROUTAN
|