Haberini bu kez, bilgisayarının ekranına değil de otuz yıla sığdırdığı genç ömrünün hatırası adına telsiz anonslarına yazacaktı kendi kanıyla... Ve bir tek kendisinin asla okuyamayacağı son haberi olacaktı bu... "İntihar"ının kara karanlık harfleri bezeyecekti bu haberin satırları ile cümlelerini de...
Gazeteci arkadaşları Murat Uçtu olarak bildirdiler adını...
Yirmi yaşında muhabir olarak başlamıştı gazeteciliğe. Bursa'nın yerel gazetelerinde çalışmış, ulusal basına haber taşımıştı on yıl boyunca...
Tam bir yıl önce çok sevdiği işinden olmuş, çocukluğunun anayurdu Bursa dar gelmişti hülyalarına... Bir süre İzmir'e gitmiş, hayatını yeşertecek bir dal bulamayınca da Bursa'ya dönmüştü.
Evine sığındığı polis memuru arkadaşının nöbetçi olduğu bir gece, genç ömrünün muhasebesine durdu.
Olay, Hâkimiyet, Haber ve Hürriyet gazetelerinde geçen günlerini düşündü: Nasıl kar çamur demeden haberin ardına düşer, gözlerinden uykuyu çalarak nasıl kelimelere dökerdi hayatın neşesini ve hüznünü...
Gemlik'te geçen genç günlerini düşündü: Biricik kızı Buse'nin annesi, çocukluğunun sevdalısı Selma'ya burada âşık olmuş, mutluluğun anahtarıyla birbirlerinin kalplerini kilitlemişlerdi. Ama birliktelikleri de kara karanlık geceler misali kısa sürmüştü.
Uçtu'nun dünyasının yarısı mesleği bir yarısı da "Hayattaki en büyük mutluluk kaynağım" dediği kızı Buse idi.
Geçen yıl tam bu zamanlar işinden olmuştu. Ekonomik kriz, tırpanını onun da boynuna vurmuştu.
Buse'sini Gemlik'e, dedesinin sevgisine bırakmıştı. Yaralı gönlünü ise İzmir'de sevdalandığı bir genç kızın kalbine... Eski adamlar "Dut kurusu ile yar sevilmez" demişler ki, doğruydu. Uçtu'da "dutun kurusu" da yoktu. Kız, "samanlık seyran" misali hayatını Uçtu'nun sevdasıyla süslemek isterdi ama, ana-babası nasıl razı gelecekti bu aşkın mutluluğa taşınmasına? Ve gelmediler de...
İşte bütün bunları, bunları da düşündü: Eşinden ayrılmış, mutluluğunun simgesi tek çocuğu yarını bilinmez bir uçurumun kıyısında, kendisini umuda yolculuğa çıkaracak mesleği gideceği limanı şaşırmış, yeni bir hayat kurma çabasındaki aşkının anahtarı elinden alınmış... Uçurumun başında mesleği, dibinde hayatı... O gece işte bütün bunları düşündü ve tam 21.35'te kol saatinin pimini çekti.
Otuz yıllık hayatının dökümünü kendi kanıyla böylece kelimelere döktükten sonra, kızı Buse'ye de bir mektupla "elveda" dedikten sonra, ütünün kordonu ile apartman boşluğuna bıraktı bedenini... Murat Uçtu, bu kez de intiharı ile atlatmıştı meslektaşlarını...
Ardında onurlu bir meslek yaşamı, bir güzel kız çocuğu bıraktı, bir de anılarını meslektaşı gazetecilere, bir de SHA'dan İbrahim Öge'nin bildirdiği gibi rotasını yalnız kendisinin çizdiği yolculuğunun haberini:
"Bursa'da, yerel ve ulusal basın kuruluşlarında 10 yıl güvenlik muhabiri olarak görev yapan gazeteci Murat Uçtu için Gemlik Pazarı Camii'nde düzenlenen cenaze törenine ailesi, yakınları, Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı, gazeteciler, emniyet mensupları ve vatandaşlar katıldılar. Uçtu'nun cenazesi, öğleyin kılınan cenaze namazının ardından Gemlik Asri Mezarlığı'nda toprağa verildi."
REFİK DURBAŞ