Okur, zehirli eleştiri oklarının ucunu birkaç küfür demetiyle süslediğinde çok canım yanmaz da, eğer kırgın bir ses tonuyla konuya girizgah yaparsa, ya da attığı mailde, faksta öfke yerine teessüflerini bildirirse işte o zaman, doğuştan uzun ve törpülü, saldırmaya hazır tırnaklarımı içeri çekiveriyorum...
Bu cümle çok uzun oldu...
Çevirmeyeyim lafı...
Kısacası beni okuyanı "hayalkırıklığına uğrattığımı" hissedersem, o gün yerin yarılmasını ve üzerimi kalın bir toprak tabakasının örtmesini diliyorum.
Bu beni o galiz küfürlerden, belden aşağı vuran darbelerden kat be kat daha fazla kendime getiriyor...
Bu yüzden şu anda Gülay Göktürk'ün başında buz torbasıyla birkaç Alka-Seltzer'i arka arkaya yuvarlıyor olması gerekiyor..
Kendine gelebilmesi için...
Eğer okurları kendisinden kilometrelerce uzaktaki başka bir gazeteciyi arayıp, titreyen bir ses tonuyla "Gülay Hanım'ın bugüne dek yazdığı her yazının altına imzamızı atmıştık. Politik fikirlerimiz uymasa da fikir özgürlüğü, demokrasi gibi konularda ortak bir noktamız olduğunu görüyor ve seviniyorduk. Ama böyle bir gafı kendisinden hiç beklemiyorduk, çok üzüldük" diyorlarsa, ben O'nun yerinde olsam şapkamı çoktan elime alıp kara kara düşünmeye başlamıştım bile...
Dün, Göktürk'ün "ben farklıyım, o kadar demokrat, o kadar özgürlükçüyüm, yani ancak o kadar olurum" konulu, "sübyancılar da insan, kıymayın onlara" özetli yazısına müthiş bir öfke duyuyordum...
Fikir özgürlüğünü, en ağza alınmayacak konu üzerinden, çocuk kanı emen sapıkları koruyup kollayarak savunmaya kalkıştığı için...
Ama bugün öfkem O'nun adına üzüntüye dönüştü...
Bir gazeteci en çok "okurunu hayalkırıklığına uğrattıysa" fena tökezlemiş demektir çünkü...
Eğer paça ıslanmadan balık avlanmaz deyip, "Sonuçta ben dilediğim konuyu, kişi hak ve özgürlüklerini ve dahi kendimi gündeme getirdim" diyorsa unuttuğu bir şey var...
Göktürk'ün paçaları okurlarının ve çocukları tecavüze uğramış annelerin lanetiyle tutuştu...
Tanrı yardımcısı olsun!
Ama özellikle yaz aylarında güneye uzananların içinden geçmek zorunda kaldığı kentimin bu yaz, transit yolcularına bir sürprizi olacak...
Biz bile inanamıyoruz ama körfez ve deniz kelimeleri arasında bir bağlantı varmış meğer...
Yani İzmir Körfezi'nin ortasındaki ıslaklık aslında denizmiş!
Büyük Kanal Projesi denen mucizenin sonuçları bunlar...
Hatta bu günlerde bir de kefal akını var ki sormayın...
Boz ayılar gibi, neredeyse kafamızı daldırsak, ağzımızda balık demetiyle çıkacağız sudan...
Ülkenin en cool, en medeni kentiydi, yakında en güzeli olacak İzmir!
En azından bu şehre gönül verenlerin ve terk etmemekte direnenlerin gözünde!