Tarihi gelişim içinde Türk-Amerikan ilişkilerini kimi zaman iyi, kimi zaman da kötü dönemler yaşadı. Osmanlı'dan günümüze uzanan bu ilişkiler içinde en dikkat çekici tavrı Mustafa Kemal Atatürk gösterdi.
Atatürk 10 yaşındaki Amerikalı bir çocuğa yazdığı mektupta Türkiye'nin Amerikalılar tarafından çok iyi tanınması gerektiğini vurgulamıştı.
28 Ekim 1923'te yani Cumhuriyet'in ilanından 1 gün önce New York eyaletinin Elmira kasabasında oturan Jurtis La France adındaki Amerikalı çocuk, Mustafa Kemal'e bir mektup göndermişti. Küçük Amerikalı "Muhterem Efendim" dediği Atatürk'e ve Türkiye'ye duyduğu ilgi ve sevgiyi ifade ediyor ve bir mesajı ile fotoğrafını istiyordu.
Mustafa Kemal, Amerikalı çocuğun mektubunu çöpe atmamış ve 27 Kasım 1923'te İngilizce ve Osmanlıca mektubuna imzalı bir fotoğrafını da eklemişti. Yazışmalar Amerikan gazetelerinde geniş yer bulmuştu. Mustafa Kemal daha sonra önemli bir işadamı olan Curtis la France'a şu cevabı vermişti: "Mektubunuzu aldım. Türk vatanı hakkındaki ilgi ve temennilerinize teşekkür ederim. Amerika'nın zeki ve çalışkan çocuklarına yegâne tavsiyem, Türkler hakkında her duyduklarına gerçek nazarı ile bakmayıp, düşüncelerini mutlaka ilmi ve esaslı bir tetkike temel yapmalarıdır."
Atatürk'ün Amerikalılar'ın Türkler'i iyi tanıması gerektiği konusundaki düşüncesi, şüphesiz sadece Milli Mücadele dönemini kapsamıyordu. "Türkiye'yi yeterince tanımamak" sorunu çok eski devirlerden beri sürüp geliyordu.
III. Selim'in tahta çıkışından sonra Amerika, yeni ticaret alanları aramaya başlamıştı. Bu arayış doğal olarak çatışmalar getirecekti. Trablusgarp Valisi Ahmet Paşa ile Karamanlı Yusuf Paşa arasında iktidar mücadelesi sürüp giderken, Amerika bu sularda vergi karşılığı dolaşıyordu. 1800 yılında Albay William Bainbridge yıllık vergiyi ödemek üzere gemisi ile limana gelmişti. Ancak Bey, vergiyi aldıktan sonra George Washington Gemisi'ne, Padişah'a verilmek üzere hediyeler yükleyecek ve askerlerinin korunması altında "Rota İstanbul" diyecekti.
Gemi kumandanı Albay Bainbridge daha sonra yüksek rütbeli Osmanlı denizcileri ve Kaptan Paşa ile tanışacak, iki ülke arasındaki deniz ticareti görüşülecekti. Bu görüşmeler ilerdeki yıllarda başlayacak ekonomik ve siyasi ilişkiler için temel taşı olmuştu.
İlk anlaşma 30 Mayıs 1830'da yapılmıştı. Amerikalı tüccarlar İzmir kuru üzümünü çeşitli yollardan ülkelerine getirmiş, büyük reklam kampanyaları ile tanıtım ve satışını yapmıştı. İzmir'den Amerika'ya ayrıca yün halı ve afyon ihraç ediliyordu.
Henry Exford ünlü bir gemi yapımcısıydı. 1831'de kendi yaptığı bir korvetle İstanbul'a gelmişti. İlk amacı gemiyi Osmanlılar'a satmak olan yapımcılar ayrıca bir ideal içindeydiler.
Türk donanmasını Avrupalılar'a karşı güçlendirmek istiyorlardı. Tabii ki bu idealin içinde Osmanlı İmparatorluğu'na daha çok gemi satabilmek amacı da yatabilirdi. Geminin hemen satın alınması, İstanbul'da tam bir bayram sevinci yaratmıştı.
Henry Exford daha sonra Türk donanmasının gelişmesi yolunda söz verdiği çalışmalarını sürdürecek ve tersaneye işlev getirecekti. Ancak 1831'de yani 1 yıl sonra ölmesi işlemleri durduracaktı. Komodor De Kay cesedi gemisiyle Amerika'ya götürmüştü.
1850'de Amerika Kongre salonunda bir Türk'ün konuştuğunu görüyoruz. Fevkalade sıcak ilişkiler sonucunda Harp Okulu öğretmenlerinden Emin Bey, Amerika'ya iyiniyet elçisi olarak gönderilmişti. Emin Bey önce Beyaz Saray'da kabul edilmişti. Ardından kongreye kabul edilecekti.
Amerikan Kongre Salonu'nda politikacılar çok uzaklardan gelen bu Türk'ün mükemmel İngilizcesini dinliyor ve hayrete düşüyordu. Salonun büyük çoğunluğu bu ülkenin adını elbette duymuştu ama geniş ve yeni bilgilerden yoksundular. Emin Bey Osmanlı İmparatorluğu'nun nasıl yönetildiğinden, silahlı gücüne kadar bilgi verecekti.
Emin Bey yurda dönerken valizlerini eşya yerine denizcilikle ilgili kitaplar, projeler ve maketlerle doldurmuş ve donanmaya geniş bir rapor vermişti. İşte Emin Bey'in bu Amerika incelemesi donanmamızın güçlenmesinde büyük yararlar sağlamıştı.