Yumoş'u şarapla akladılar
Berlin'in Ka De We adlı alışveriş merkezindeyim. Şarap satılan bölüm şefi şaşkın: "Son iki aydır bazı müşteriler şoförünü yollayıp pahalı şaraplar aldırıyorlar. Bunlar Euro'ya geçerken para aklayanlar."
Yeni yıla hepimiz bir nefes alarak girdik. Sıkıntılı yılı geride bıraktık diye. Bizim kadar olmasa bile herkesin kendine göre "daraldığı" bir yıl oldu 2001.
Sadece, son iki ay içinde, bilmiyorum izlediniz mi, fevkalade eğlenceli gelişmeler de oldu. Kıta Avrupa'sının tümünde, lüks tüketim, dikkati çekecek ölçüde arttı. Hayır, hemen noel alışverişi, her zamanki halleri demeyin. Bu o değil. Bilinen tüm istatistikleri altüst eden bir zıplama: Lüksün her alanında, Ferrari alanı da var, Fransa'da şato alanı da.
Akdeniz kıyısındaki gayrimenkul fiyatları yüzde 30 civarında yükselmiş durumda. Gece gündüz, yemeden içmeden bu halleri izlediğimi sanmayın. Bu beklenmedik hale dikkatimi çeken bir şarap satıcısı-danışmanı oldu.
İSTİRİDYE UÇAKLA GELİYOR
Geçtiğimiz hafta Almanya'da, Berlin'deydim. Berlin'i bilenler bilir. Ka De We adlı bir alışveriş merkezi vardır. Ben bu tarz binaların içinde kendimi iyi hissetmiyorum. O kalabalık, koşuşturma cazip gelmiyor. Sessiz ve sakin dükkanları tercih ediyorum. Nerede ise tek istisnam, bu Ka De We'nin 6'ncı katı.
Burası dünyanın en ilgi çekici "Gıda Avlusu/Food Court'larından" birisi. Hadi alışılmış tabirle söyleyelim, yok yok. Sakın bunu lafın gelişi sanmayın, gerçekten öyle. Aklınızdan geçirebileceğiniz her şey mevcut.
Berlin nerede biliyor musunuz? Fransa'ya olan mesafeyi de? Şöyle söyleyeyim: Deniz mahsulleri bölümünde 10 çeşit istiridye var. Sordum, her sabah uçakla Paris'ten geliyormuş.
Bu her malda böyle. Örneğin şarap... Bakın bugün Paris'te bile bazı şarapların, bazı senelerini isterseniz size, sorduğunuz şaraba göre, "Öğleden sonra getirebiliriz" ya da "Evinize yollayabiliriz" diyebilirler. Ka De We'nin şarap bölümünde örneğin Château d'Yquem'in var olduğu bilinen bütün seneleri vardı...
ALMANLAR AKDENİZLİLEŞTİ
Sorduğum şaraplar hakkında bilgi vermesi için bölüm şefini çağırdılar. Bu tarz adreslerde insanlar sizin o anda kaç para harcadığınızdan ziyade ne sorduğunuza bakarlar. Çünkü onların gözünde "bilen", her an satın alabilecek potansiyel bir müşteri adayıdır.
Danışman hemen bana bir kadeh Roederer Şampanya ikram etti, fevkalade sofistike taze kanepelerle... Ve büyük bir esefle son zamanlarda daha önce tanımadığı bazı müşterilerin, elinde bir liste ile şoförünü yollayarak şarap aldırdığını anlattı. "Söyler misiniz lütfen" dedi, "Sizce bu şarapları bizzat kendilerinin gelip alması daha hoş olmaz mıydı?"
"Hep içimde bir huzursuzluk var" diye ekledi, "Parasını ödüyorlar tamam da gerçekten ne içtiklerini biliyorlar mı?" Sonra anlattı, son iki aydır inanılmaz ölçüde "kıymetli şarap" satılıyormuş: "Euro'ya geçerken para aklayanlar bunlar"...
Nasıl, devlet düzenini seven Almanlar da, Akdenizlileşti mi dersiniz?
Öyle ya da böyle, Berlin'e giderseniz Ka De We'nin altıncı katını görün, inşallah biz de refah toplumu oluruz dileği ile, bir kadeh SpŠtburgunder SpŠtlese (Bergdolt) için!
Mutfak duvarı da sonunda yıkılmış
Berlin her mevsimde dünyanın en önde gelen "kültür başkentlerinden": Müzeler, operalar, kütüphaneler, konser salonları, galeriler...
Açıkcası kısa bir sürede başa çıkamayacağınız bir zenginlik. Siz ne ile ilgileniyorsanız, bu şehir size onu da sunuyor. En sofistike bir şekilde. Berlin Senfoni Orkestrası'nı yıllarca Herbert von Karajan yönetti biliyorsunuz. Berlin'in hem Senfoni, hem de Opera'sı, dünyadaki starlar için kariyerlerinde yer alması elzem bir adres.
'Müzik ruhun gıdasıdır', tamam da, ne yiyip, içeceğiz? Almanlar'ın yiyecek-içecek dünyası üzerinde giderek artan ağırlıklarını izliyor olmalısınız. Neden? Bir kere mutfak dünyası hiyerarşik ve katı kurallıdır. Ruhlarına uyuyor. İki, Almanya da köklü bir aristokrasi geleneği vardır. Bu mutfağın gelişmesi için elzemdir. Üç, Almanlar Akdeniz'i keşfetti ve barıştılar. Bu önemlidir. Dört, bu topraklar artık bir "göçmen ülkesi olmanın" renk zenginliğine kavuştu. Beş, marifet iltifata tabidir. Almanlar hem eleştiride, hem ödüllendirmede adildir. Daha ne olsun! Almanya'nın yeni başkentinde yüzlerce adres var. Ama ben favori aşçı ve lokantalarımı söyleyeyim:
* M. Buchholz, First Floor/Hotel Palace
* M. Hoffman, Margaux
* K. Hauser, Lorenz, Adlon Hotel
* W. Müller, Adermann
Daha rahat olmak ve tipik Berlin havasını görmek isteyenlere, StŠV ve Reinhard's ya da zum Nussbaum'ı öneririm.
Berlin usulü patates püreli dana ciğeri
Prusya zamanından kalan bu yemeğin tarifini Ceylan Intercontinental Oteli'nin aşçılarından Hans Lentz sizler için basitleştirerek hazırladı
Yapılışı: Dana ciğeri zarı alındıktan sonra üç parçaya bölünür. Tuzlanıp, biberlenir, unlanır. Ciğerler kızgın sıvı yağda iki tarafı da 3-4 dk. olmak üzere kızartılır. Patateslerin kabuğu soyulup haşlanır, püre yapılır. Süt, krema ve tereyağı ile karıştırıp tuz ve biber ilave edilir. Elmanın kabuğu soyulup ortası yuvarlak olarak açılır, 3 parçaya bölünür, teflon tavada 2 dk. alt üst kızartılıp 150 derece fırında 7-8 dk. pişirilir. Kırmızı soğanlar çok ince piyaz şeklinde kesilir çiçek yağının kalan kısmı ile sote edilir. Tabağın bir köşesine püre koyulur yanına dana ciğerleri dizilir. Ciğerlerin üzerine sote kırmızı soğan ve en son üzerine elma dilimleri ilave edilir.
Malzeme:
* 150 gr dana ciğeri
* 15 gr un
* 50 gr çiçek yağı
* 5 tane elma
* 50 gr kırmızı soğan
* 100 gr patates
* 20 gr krema
* 20 gr süt
* 10 gr tereyağ
* tuz
* biber
|