kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
30 Nisan 2009, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Zincirli gölgeler

Her şeyin gölgesi birbiri üstüne düşüyor. Hiçbir mesele bir başka meselenin gölgesinden sıyrılamıyor; zincirlerinden kurtulamıyor.
Birbirine bağlı pranga mahkûmları gibi, ya biri bir diğerini esir tuta tuta, taş kırmaya devam edilecek...
Ya hep birlikte birbirine dolanmış zincirleri çaresizce sürükleyerek yol alınıyor sanılacak...
Ya da her meseleyi bir diğerinin rehini, tutsağı, pranga mahkûmu kılan zincirleri kırmanın bir yolu bulunacak.

Bir gün
Genelkurmay Başkanı'nın basın toplantısı üstüne, "kahpe mayın"ın parçaladığı askerlerin, binlerce şehide, ölüye uçan gencecik gölgeleri de düşüverdi.
Basın toplantısının gölgesinin İstanbul'daki "bir başka terör" davası üstünde dolaşması gibi.
"Hayata dönüş operasyonları"nın "zaman aşımı"na giren gölgesinin, "daha başka bir terör"ün canlı bombası olarak, hem de bir üniversite içinde, eski Adalet Bakanı'nı havaya uçurabilecek kadar yakınlaşması da aynı güne sığıverdi.

Zafiyet
Genelkurmay Başkanı'nın konuşmasını televizyondan izledim.
Bir önceki toplantı gibi her sözünü değerlendirme girişiminde bulunmayacağım.
Parmak sallamayan, ardı ardına düşmanlar sıralayıp gürlemeyen sakin üslubunu yine yerinde buldum.
Sağ olsunlar, kimi meslektaşın ısrarlı "siyaset ve diplomasi soruları" nın, gazeteciliğin "asgari askeri" problemi olduğu yine ortaya çıktı.
Nazik de olsa azıcık "fırça" karşısında hemen geri adım atışların ise zarafet değil, "bir üst" karşısında gazeteci kimliğinin zafiyeti olduğu da.

Bedel

Benim açımdan simgesel olay, çokça üstünde durulduğu gibi, "Ergenekon davası" üstüne değildi.
Israrla, demokrasiye, Anayasa'ya, hukuka, yargı bağımsızlığına saygılı olduklarını söyleyen bir Genelkurmay Başkanı'nın dahi...
Orduyu tabii ki yakından, hatta içinden çok ilgilendiren bir dava üstüne kuşkuları ve gölgeleri de değildi.
Simgesel şey şu oldu:
Bir MHP Milletvekili, yani "Kayıtsız şartsız millet egemenliğinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bir üyesi", bir kanun için adım atmıştı.
Bunun teklif, tasarı olacağı; kanunlaşacağı veya reddedileceği yer Türkiye Büyük Millet Meclisi.
Başka bir yer değil!
Elbette konu "bedelli askerlik" olduğu için Genelkurmay Başkanı'nı çok ilgilendirir.
Elbette, bu kanundan yana binlerce insan ve genç olduğu gibi, Genelkurmay Başkanı ile aynı fikirde olanlar da bulunabilir.
Mesela, ben Genelkurmay Başkanı'nın "terör varken, ordunun personel ihtiyacı çokken" gerekçesini, kendi açımdan haklı bulmayanlardanım. Çünkü binlerce askerin yeterince verimli ve etkin kullanılmadığına dair, belki yanlış, fikirlerim var.
Ama yine Genelkurmay Başkanı'nın şu gerekçesiyle de yüzde yüz mutabıkım:
Bedelli askerlik, eşitlik ilkesine aykırıdır. Para ile az veya sıfır askerlik yapabilenlerin karşısında, bir tas çorbaya şükrederek ölüme gidebilenlerin hakkı, hukuku, vatandaşlığına hakaret gibidir.
Lakin memleketin ve askeriyenin tek eşitlik ve eşitsizlik meselesi bundan ibaret değil.
Yoksa binlerce ana "Neden hep yoksullar ölüyor?" sorusunu sormazdı!
Binlerce asker "eşitsiz, haksız, kötü ve ayrımcı muamele"den usanmazdı!
Eşitliğin ille de 15 ay gibi uzun sürede, binlerce askere askerlikten ziyade angarya işler yaptırılarak sağlandığı zannı da yanılgı.
Kısa sürede daha ciddi bir askerlik görevi de mümkün olabilir.
Lakin esas mesele şu:
Genelkurmay Başkanı, başında bulunduğu kurumun meselesi olsa da, adı üstünde kanun olan bir konuda görüş beyanıyla kalmadı; bunun asla olamayacağını ilan etti.
Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesinin, millet egemenliği tecellisinin üstünde bir irade ve ifade belirtti.
Belki içten bir duyguyla, ama Meclis iradesini ezen, buyurgan bir vurguyla!

Bir şey
Bütün meselelerin birbirinin ayağındaki pranga halinde dolandığı ve dolaştığı memlekette benim için basın toplantısının özü buydu:
Demokrasiye, hukuka, yargı bağımsızlığına bağlı olduğunuzu ne kadar beyan ederseniz edin; bir şey var işte, kendini tutamıyor, yerinde duramıyor; orada söz ve mana bitiyor! (Bakınız dünkü yazı: Her zaman emrinizde!)


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın