kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
19 Şubat 2009, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

Esat'a kırmızı halı

ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı, 2004 seçimlerinde Demokrat Parti'nin başkan adayı John Kerry dün Şam'daydı. Önümüzdeki hafta da ABD Kongresi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Howard Birman başkanlığındaki bir heyet Suriye'yi ziyaret edecek.
Birman, 2003 yılında Suriye'ye yaptırımlar getiren "Syria Acountability Act"ın mimarıydı. Yani, ABD'nin ve ardından Avrupa ülkelerinin Şam'ı tecrit etmelerinin öncüsü şimdi Suriye'yi dünyaya açacak kapının anahtarını çeviriyor.
Bu gelişmeler Ortadoğu'da sadece yeni bir dönemin habercisi değil; aynı zamanda denklemin yeniden kurulmakta olduğunun da işareti.
Hiç kuşkunuz olmasın; bu sonuçta Türkiye'nin çok önemli payı var.
Türkiye 6 yıl boyunca ABD'nin baskılarına, AB'den gelen uyarılara rağmen Suriye'yle ilişkilerini sürdürerek, geliştirerek, Beşşar Esat liderliğindeki Baas rejiminin hem nefes almasını, hem de bir ayağının "Batı yakası"nda kalmasını sağladı.
Bir an Türkiye'nin de ABD ve AB ülkeleriyle birlikte hareket ettiğini, bazı Arap ülkelerinin de desteklediği Suriye'yi tecrit politikalarına katıldığını varsayın. Ne ağır sonuçları olacaktı kim bilir...
Öncelikle Suriye tümüyle İran'a yaslanmak zorunda kalacaktı. Bu da bir süredir kaygıyla seslendirilen "Ortadoğu'da Şii Yayı"nın bölgenin temellerini sarsacak kadar güçlenmesine neden olacaktı.
Suriye bu tecridin bedelini herkese zarar vererek ödetmeye çalışacaktı: Lübnan'ı iyice istikrarsızlaştıracaktı, El-Kaide militanlarının Irak'a geçmesi ve ülkeyi kaos, iç savaş ortamına sürüklemesi için her türlü yardımı yapacaktı, Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan ittifakını çökertmek için, ayrıca bu ülkelerin istikrarını bozmak için her türlü silahı kullanacaktı, Hizbullah ve Hamas aracılığıyla gerek İsrail'i, gerekse Filistin'i karıştırmak için elinden geleni ardına koymayacaktı.

Suriye'siz barış olmaz
Oysa Türkiye'nin sağladığı hava yastığı sayesinde bu felaket senaryoları önlenebildi.
Türkiye'nin girişimleriyle oluşturulan "Irak'a Komşu Ülkeler Platformu"na Şam'ın katkısı olmasaydı, Irak'ta ne bir ara iç savaş boyutlarına varan mezhep çatışmaları sona erdirilebilirdi, ne de El Kaide'nin dünyanın dört bir yanından derlediği militanların akını durdurulabilirdi.
Aynı şekilde Filistin sorununun barışçı yollardan çözümü çabalarının açmaza girdiği bir dönemde Suriye'nin Türkiye'nin arabuluculuğuyla İsrail'le dolaylı görüşmeler başlatması da (4 turu tamamlandı, anlaşmazlık noktaları azaldı), hem Ortadoğu'da umutları tazeledi, hem de yeni gerilimleri önledi.
Lübnan'da rejimi çökme noktasına getiren cumhurbaşkanlığı seçimi krizi de yine Türkiye'nin -ve de Katar'ın- çabalarıyla Suriye'nin engellemelerinin giderilmesiyle çözülebildi. Üstelik Suriye bütün bu adımları İran'ın baskısına, gözdağına rağmen attı.
Başkan Obama, Ortadoğu sorununu birinci öncelikleri arasına aldı. Sorunun üç ayağı var: Filistinİsrail, Suriye-İsrail ve Lübnan-İsrail. Bu üç ayakta da çözüm Şam'dan geçiyor. Çünkü, doğruluğu defalarca test edilmiş kurala göre, "Ortadoğu'da Mısır'sız savaş, Suriye'siz barış olmaz."
Ayrıca, yukarda da belirttiğimiz gibi, Suriye-İsrail dolaylı görüşmeleri artık doğrudan görüşmelere geçilebilecek kıvama geldi. Suriye bu görüşmelerin ABD'nin gözetiminde yürütülmesini istiyor. ABD'nin bu rolü üstlenebilmesi için Suriye'yle diplomatik ilişkilerini yeniden kurması gerekiyor. İşte John Kerry ve Howard Birman'ın Şam ziyaretleri bu normalleşme sürecini başlatacak.
Birkaç önemli gelişme daha: Suudi Arabistan da Suriye'yle ilişkilerini düzeltmek için harekete geçti; Kral Abdullah özel temsilcisini Şam'a gönderdi. Esat'ın önümüzdeki ay Riyad'ı ziyaret etmesi bekleniyor.
Ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin de, Türkiye'ye özenerek açılım yaptığı Suriye'nin bölgedeki rolünün güçlendirilmesinden yana olduğu haberleri geliyor.
Başbakanlık Başdanışmanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun dediği gibi, "Dış politikada idealizm ile realizm arasındaki dengeyi iyi kurmak şart." Suriye konusunda Batı bunu geç anladı. Keşke bu kadar zaman yitirilmeseydi...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın