kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
24 Ocak 2009, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
EMRE AKÖZ

Kan kokusu rüyalara girer

Tiyatrocu ve dizi oyuncusu Atilla Olgaç'ın ifşaatı, acaba geçenlerde intihar eden eski Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı, emekli albay Abdülkerim Kırca'nın durumuna bir açıklık getirebilir mi?
Olgaç'tan başlayalım. Kurtlar Vadisi dizisinin oyuncusu, 35 yıl önce, Kıbrıs Harekâtı sırasında olanları şöyle anlatıyor:
"Komutana, 'Yapamam, adam öldüremem, ben sanatçıyım' dedim. 'Burada sanat bitti. Burası gerçek hayat, savaş. Emir verdim mi öldüreceksin' dedi. İlk öldürdüğüm çocuk 19 yaşında, esir düşmüş bir askerdi. Silahı yüzüne doğrulttuğumda yüzüme tükürdü . Alnından vurdum, öldü." Daha sonra 9 kişiyi daha öldürdüğünü söyleyen Olgaç şöyle devam ediyor:
"Öldürdükten sonra gidip karargâhta ağlıyor, ertesi gün yine öldürüyordum. Rüyamdan çıkmıyor . Uzun süre psikolojik tedavi gördüm. Bu yüzden hâlâ et yiyemiyorum . Kan göremiyorum. Aklıma öldürdüğüm çocuklar, kokmuş cesetler geliyor." (Olgaç bu sözleri dün reddetti. Yerseniz!)
Normal insan işte böyledir.
Öldürmek, ölümü izlemek, kan çıkarmak ve akan kana bakmak kolay bir iş değildir.
Bu gerilime dayanmak, stresi azaltmak için başvurulan yollardan biri de itiraf ve ifşaattır. Yapan söylemek ister.
Bizde, asker millet mitolojisine uygun olarak savaşçıların gerçek halleri gizlenmeye çalışılır.
Ancak gerçek değişmez: Ölülerin görüntüleri birçok askerin rüyasına girer, ruhsal yapısını bozar.
Biliyoruz: 25'inci yılına girdiğimiz iç savaşta birçok görevli Güneydoğu Sendromu'na yakalandı. Orada yaşadığı travmayı atlatamadı.
Mesele uzaktaki bir PKK militanını çatışmada öldürmek değildi. O, işin nispeten kolay yanıydı.
Ancak bir de, bilhassa 1990'larda, yani özel harbin Susurluk aşamasında, gariban vatandaşları, suçsuz köylüleri dizüstü çöktürüp başlarına kurşun sıkanlar vardı.
Psikopat görevliler o günleri çoktan unutmuş ya da böbürlenerek anlatıyor olabilir.
Peki ya, emirle ya da o sırada inandığı için bunu yapanlar?
Ama sonra pişman olanlar? Kâbuslarla uyananlar?
Bir çatışmada yaralanıp felç olan Albay Kırca acaba bu durumu ruh dünyasında nasıl yaşıyordu?
Elbette büyüklerine, Vatan sağ olsun diyordu. Ona şüphe yok. Ama içinden neler geçiyordu?
Fotoğrafı medyada yer aldı: Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 2004'te Kırca'ya, Devlet Övünç Madalyası takmakta. Emekli ve felçli askerin tam o sırada mutlu göründüğünü söylemek pek mümkün değil.
Abdülkerim Kırca acaba niye intihar etti? Suçu medyaya yüklemeye çalışıyorlar ama gerçeğin bu olmadığını biliyoruz.
Kırca'nın vukuatı ilk kez yayınlansaydı; belki... Ama yıllardır yazılıyor, söyleniyor.
Peki, mesela üç yıl öncesiyle bugün arasında nasıl bir fark var? Ergenekon soruşturması mı? Yaptıklarının ortaya çıkma olasılığı mı? Acaba " Ya madalyamı geri alırlarsa " diye düşündü mü? Faili meçhullerin, birer zombi gibi, taşsız ve yazısız mezarlarından kalkıp üstüne üstüne geldiği karabasanlar görmemek için sabahlara kadar televizyon mu izledi?
Burnunun ucunu yalayıp duran kan kokusundan kurtulmak için viks kullandı mı?
Keşke yaşasaydı da Kırca'nın hem iç, hem de dış gerçeğini öğrenebilseydik.