kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
9 Ocak 2009, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
NAZLI ILICAK

Hesap sorma mı? Hesaplaşma mı?

Tuncer Kılınç'ın gözaltına alınması, 28 Şubat'la bir "hesaplaşma" mı, yoksa, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin vesayetini sürdürme gayreti içinde bulunan bir komutandan, hukuk adına "hesap sorulması mı?"
Kılınç'ın, basın mensuplarıyla ilişki içinde olduğu biliniyor. 6 Aralık 2007'de, Güler Kömürcü'yle (Akşam gazetesi) yaptığı ve iddianamenin 1064'üncü sayfasında yer alan bir görüşme, onun, bazı gazetecilerle nasıl bir alışveriş yürüttüğünün de delili sayılabilir.
O tarihte, Pakistan yolculuğuna çıkan Abdullah Gül, beraberindeki basın mensuplarına, YÖK'ün, Çankaya'ya, bir rektörle ilgili yanlış bilgiler gönderdiğini söylemiş ve "Eşi çarşaflı denildi; araştırdım, rektör adayı hiç evlenmemiş, bekârmış" diye konuşmuştu.
İşte Tuncer Kılınç, bu yüzden Güler Kömürcü'yü arıyor ve ona şu telkinde bulunuyor: "Evet Güler Hanım, şimdi bu cumhurbaşkanı şeye giderken, bir şeyler konuştu biliyorsunuz; hani çarşaf marşaf hikâyesi. YÖK'le ilgili... Bunların sağlık bakanları da o şekilde geldi şeye, göreve. Bunu kaleme alabilirsiniz gibi geliyor bana. Hanım, şey olana kadar, bakan olana kadar, kara çarşaflıydı. Bence siz o güzel kaleminizle süslersiniz."
2007'de Kılınç, emekli bir paşa. Ama emekli olmadığı dönemlerde de, bazı gazetecilerle sık sık temas ettiğini biliyoruz.
Çok sayıda sanığın bulunduğu bir davada, olaylar ve kişiler arasında münasebet kurmak kolay değil. Ama unutmayalım ki, hücre tipi, gevşek bir yapılanma söz konusu olabilir. Dolayısıyla, herkesin, birbirini tanımaması doğal. Hatta, kimileri, bir darbe teşebbüsü içinde bulunduğunun farkına bile varmayabilir. Ama işin özünde, dün de yazdığım gibi, " irtica" tehdidine ve " dinci iktidara " karşı
"cumhuriyeti koruma kollama" gibi bir amaç mevcuttur. Cumhuriyeti koruyup kolladıklarını sananlar, aslında samimidir de. Bu yüzden, çeşitli "vatansever" örgütler, Kuvayı Milliye dernekleri kurulmuştur. Onlara göre, yeni bir kurtuluş mücadelesine ihtiyaç vardır. AB, Türk Silâhlı Kuvvetleri'ni zayıflatmakta, ABD, ılımlı İslâm'ı temsil eden AK Parti'yi desteklemekte, AB reformlarıyla zaaf içine düşürülen ordu, irtica ve bölücülüğe karşı cumhuriyeti koruyup kollayamaz hale gelmektedir. İşte bu düşünceleri paylaşanlar, bana göre, bilerek veya bilmeyerek, Ergenekon yapısı içinde yer aldılar. 28 Şubat, onların gözünde başarılı bir tecrübeydi; bu vesayeti bin yıl sürdürebilmek için provokatif eylemler ve sabotaj da dahil, her yöntemi mubah kabul ederek yola koyuldular.