kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
9 Ocak 2009, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
MUHARREM SARIKAYA

Çiçek: Kanadoğlu gibi düşünüyorum

Genelinde olduğu gibi, yerel seçimin propaganda sürecinin de Ergenekon üzerinden yürütüleceği anlaşıldı.
Hem CHP lideri Deniz Baykal'ın önceki günkü açıklaması, hem de AK Parti Grup Başkan Vekili Nihat Ergün'ün basın toplantılı yanıtı bunun açık göstergesi...
MHP ise iktidar ile ana muhalefet arasındaki bu kavga sürecinin dışında kalacağa benziyor.
Peki, genel seçim sürecinde olduğu gibi Ergenekon siyasi bir getiri sağlayabilir mi?
Hayır...
Çünkü bu kez geçmiştekinin aksine, başta Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ olmak üzere tepkiler usule ve yargı üslubuna daha uygun...
Hatta son gözaltılar Ergenekon soruşturmasına destek verenlerin de tepkisini çekmiş bulunuyor.
İlginç olan AK Parti Grup Başkan Vekillerinin açıklamalarının aksine iktidar partisi içinden de tepkilerin gelmesi...

Hukuk steril olmayınca
Nitekim adının yazılmasını istemediği için vermiyorum, AK Parti'nin etkin bir isminin şu sözleri de bunu kanıtlamaya yeterli:
"Herkes görevini yaparken dikkatli ve özenli olmak zorunda. Demokrasi ve hukukun steril hale gelmediği yapılar farklı sorunlar üretir. Standart hukuk zorlanır..."
Sorunun nereden kaynaklandığı konusunda şu tespitte bulundu:
"Güç ile hukukun çatışmasından kaynaklanan sorun var. Temel güvence usul yasaları ve bağımsız hâkimler, yargı olması gerekirken, güç öne çıkıyor. Rövanş alınması havası yaratılıyor. Bütün bunlara da iddianamenin gecikmesi ve gözaltıların yöntemi neden oluyor..."
AK Parti içinde bu yönde düşünen sayısının az olmadığını söyleyebilirim.
Zaten sorunun gözaltı üslubu ve yönteminden kaynaklandığı da dün birçok hukukçu tarafından dile getirildi.
Ayrıca daha önce gözaltına alınanlar da dahil bırakın bir örgütsel yapıda buluşmayı, birbiri ile arasında ilişki kurulması dahi zor olan kişilerin aynı sepette değerlendiriliyor olmasından kaynaklanan bir başka sorun da yaşanıyor.
Herkes hukukun çerçevesinin zorlandığına inanıyor.

Çiçek'in uyarısı
Ancak bu inancı dile getirenlerin de benzer şekilde hukuku zedelememesi gerekiyor.
Nitekim aynı zamanda bir hukukçu olan Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek de dün bu uyarıyı kayda geçirdi.
Önce Yargıtay Başkanlar Kurulu devam ederken "ihsas-ı reye neden olacak açıklama yapmaktan kaçının" açıklamasında bulundu.
Buna neden gerek duyduğunu sorduğumda ise şu gerekçeyi dile getirdi:
"Evrensel hukuktan söz ediyorum. Bu dosya sonuçta Yargıtay'ın önüne gelebilir. Onun için ihsası reyden kaçınacaklarına olan inancımı dile getirdim."
Çiçek'in bu aşamada söylediği şu sözü ise dikkat çekiciydi:
"Herkes yargıya güvenmeli. Yargıya güven konusunda Sayın Sabih Kanadoğlu'nun evindeki arama sonrası söylediği sözlere katılıyorum. Herkes yargıyı rahat bırakmalı ve ona güvenmeli."
Eleştirilerin gözaltılar devam ederken hâlâ ortada iddianamenin bulunmaması yönünde olduğunu anımsattığımda ise Çiçek şöyle dedi:
"İddianame bir an önce ortaya çıkmalı ama böylesine karmaşık dosyalarda Ceza Muhakemeleri Usulü'nün 174'üncü maddesine göre önce delil olmalı. Eğer delil yoksa dava açılması sorunlu olur."
Çiçek'in bu sözlerinden hemen sonra açıklama yapan Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in de aynı paralelde konuşması dikkat çekiciydi.
Anlaşılıyor ki aralarında bir temas olmuş...
Dileriz, bu temaslar yargının gecikmesinden kaynaklanacak sorunların çözümüne de yardımcı olur.