kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
23 Kasım 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
NAZLI ILICAK

Sevgiyi ertelemeyelim

Kadın, tezgâhtara işaret etti: "Soluk yeşil renkli bu kravatı istiyorum."
Onlarca yıl geriden gelmişti , sonbahar yeşili gözleriyle erkek ve "Seni seviyorum" demişti. Bu kravatı ona, yaş günü hediyesi olarak alıyordu. "Gözlerinin rengini meydana çıkaracak" diye aklından geçirdi.
Evet... Onlarca yıl geriden gelmişti. Bir ömür geçmişti onu görmeyeli. İşte karşısındaydı. Ertelenen duyguların ve birlikte yaşanmayan senelerin hüznü, zihninde, kravatın soluk yeşiline karıştı. Daldı gitti çok eskilere; çocukluğunu hatırladı. Kaybolan yılların yerine konulamayacağını düşündü.
Annesi telefonla konuşmayı, babası arabaya binmeyi severdi. Telefon ve araba söz konusu olduğunda, kendisini unutuverirlerdi. Bir de eve misafir gelecek oldu mu, ona hiç yer bulunmazdı. Şimdi ne annesi vardı ne de babası. Sadece içinde, doya doya yaşanmayan sevgilerin buruk acısı kalmıştı.
Geçmişinden bazı sahneler canlandı gözünde. Mutfaktan tencere sesleri geliyordu; en sevimli halini takınarak annesinin yanına gitmişti . "Sana yardım edeyim mi?" diye sormuştu. Annesi, bu teklifini geri çevirirken, bir de ona kızmıştı. "Hayırdır, yoksa yaramazlık yaptın? Bak seninle uğraşacak hiç vaktim yok. Çok yorgunum zaten."
Yorgunluk nasıl bir şeydi? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında, anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır, "Nasıl da yorulmuş yavrucak. Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni" derdi. Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, niçin annesi kızgın kızgın konuşuyordu.
Annesi, önündeki dosyaları okuyordu. "İşte tamamlayamadım bunları. Baban gelene kadar bitirmeliyim" diyordu. "Haydi sen yat."
Yatmıştı ama, hemen uyumamıştı. Anneannesinin köyü, gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışı hatırına geldi. İki elini birleştirip, işaret parmaklarını kaldırarak tavşan kafası yaptı. Tavşan alabildiğine hür dolaştı sağda solda; otlarla, kuşlarla konuştu, sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça kanepeden aşağıya sarktı.
Gecenin bir vaktinde annesi geldi yanına; bir öpücük kondurdu alnına. Sevinçle uyandı ve sordu annesine: "İşin bitti mi anne? Beni sevmeye sıra geldi mi?" dedi.
Gözleri buğulanmıştı annesinin. Ona sarılmış doya doya öpmüştü.
Tezgâhtar sordu: "Başka bir şey istiyor musunuz?"
Birdenbire daldığı rüyadan uyandı. Hayat telâşına kapılıp ertelenen sevgiler sonbahar hüznü gibi yüreğine çökmüştü. Yeşili solan yapraklar sarıya dönüşmek üzereydi. Ağzından şu kelimeler döküldü: "Unutmayalım ki, hayatın en güzel yönü sevgidir. Sevgimizi yarınlara ertelemeyelim. Çünkü yarın, kimseye vaat edilmemiştir."