kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
12 Ekim 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat
Tropik Fırtına Hollywood’u hicvetmek adına birçok meseleye değiniyor.

Cumartesi gecesi bir talk-show

YEŞİM TABAK
10.10.2008
Bu yaz sinema perdesinde Kıyamet / Apocalypse Now Redux'ı (1979) izlerken, sinema tarihinin sandığımdan çok daha 'tarihi' bir dönemine tanıklık ettiğimi fark ettim. Ortada 'CGI' / 'bilgisayarda yaratılmış görüntü' namına hiçbir sahne yoktu.
Coppola'nın neden "Kıyamet, Vietnam Savaşı hakkında bir film değil, Vietnam Savaşı'nın kendisi," dediği gayet açıktı. Çok seneler önce görülmesi gereken bir klasik olarak ilk izlediğimde 'olağan bir ustalık' gibi gelen, şimdi bakınca gerçekçiliğini neredeyse ürkütücü bulduğum bir sinema anlayışının zirvesi var Kıyamet'te. Coppola ve ekibi, bunu yaparken gerçekten de ormanları / dağı tepeyi havaya uçurmuş, kopan kol-bacağın plastik makyajını el marifetiyle çözmüşlerdi.
Düşününce, setteki Marlon Brando da 'Tanrılaşma' meylinde, filmde oynadığı 'eren' Albay Kurtz'dan çok da farklı değildi muhtemelen.
Coppola kendi senaryosunun gerçekliğini orada sahiden de kurmuştu. Ve Hollywood'da Oscar için 'eli yüzü düzgün' olmakla kalmayıp, 'büyük'lüğünün altını doldurabilen filmlerin yarıştığı (şimdilik) son dönem yaşanmaktaydı.
Tropik Fırtına, Hollywood'u hicvetmek adına binbir meseleye değiniyor; endüstrinin teknolojik seçimlerine yön veren bilgisayar kurtlarının 'pornocu' ve 'bilgisayar oyunu düşkünü' olarak farklı cinslerinden bahsedecek kadar detaycı davranıyor, fakat büyük oranda 'bir mit olarak Kıyamet'in izinden gidiyor. Daha ileri de gidiyor. Öyle ki, Tropik Fırtına adlı 'film içindeki film'de yer alan aktörler, Kıyamet ve benzeri filmler -mesela Müfrezehakkında duydukları destansı 'işte sinema bu!' hikâyelerinin gazıyla, ormanda karşılaştıkları tehlikenin film icabı değil, sahici olduğunu anlayamayacak kadar şuursuzlar.
Yahut 'bambaşka karakterlerin derisinin altına bürünme'deki becerisiyle tanınır olmaktan, kendilerini haddinden fazla ciddiye alma kanserine yakalanmış durumdalar. Veya 'siyahi' kimlikle prim yaparken 'beyazi' düzende kurallara dini farz misali uyacak kadar kemiksizler. Olmadı Vietnam'dan abartılı vatanperverlik masalları çıkaracak kadar istismarcılar. Ya da kariyer başarısıyla iç dengesi birebir aynı kaderi paylaşacak kadar 'ruhen çaresiz'ler.
Filmin hem yönetmeni, hem başrol oyuncularından / yazarlarından biri, yani 'filmin adamı' olan Ben Stiller, Hollywood'da dönen devasa ranttan pay sağlamak adına girişilen ne kadar ucuzluk, 'formül bilir'lik varsa, mümkün mertebede her birine değinmeye çalışmış, acımasız olmaktan da çekinmemiş. Yine de Tropik Fırtına'nın 'sivri' bir film olduğunu söyleyemeyiz. Zira tıpkı Kıyamet gibi, Tropik Fırtına da 'gerçek'lerle yakın temasta: Ben Stiller'ın 'kasları', Downey Jr.'ın bukalemunluğu, açgözlü ve yırtıcı Yahudi yapımcıyı -tanınmayacak halde- oynayan Tom Cruise'un Hollywood'da sahip olduğu güç, Steve Coogan'ın 'bir tuhaf İngiliz' konumu; hepsi Hollywood'un özbeöz hakikati. Tropik Fırtına'nın derdi de, Hollywood'u acı acı iğnelemek değil zaten; daha ziyade, geçerli 'para, avrat ve diğerleri' ilkesinin genelliğini, 'biz böyleyiz işte...' havasında sunmak.
Cumartesi gecesi bir talk-show'da şakalaşan ünlüleri izlemek gibi. ("Sizz yok musunuz...")
Haberin fotoğrafları