kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 21 Ağustos 2008, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Prag'dan Kafkaslar'a

40 yıl önce bu sabah Praglılar tank sesiyle uyanmışlardı. "Prag ilkbaharı"nı, Aleksander Dubcek'in "Güleryüzlü sosyalizm" deneyini ezmeye gelen Rus tanklarının sesiyle.
Batı ayağa kalktı. ABD, "Hür dünya"yı Çekoslavakya'nın yanında olmaya, Sovyetler Birliği'ne uluslararası tecrit uygulamaya çağırdı.
Bugün de ABD Başkanı George Bush, "Hür dünya"yı Gürcistan'ın yanında olmaya, Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ise uluslararası topluluğu Rusya'yı tecrit etmeye çağırıyor.
40 yıl önce Çekoslavakya'ya müdahale "Brejnev doktrini"ne dayandırılmıştı: "Sosyalist kazanımların tehlikeye girdiği yerde Varşova Paktı ülkelerinin egemenliğinin ve barışın önemi yoktur."
Bugün de Dimitri MedvedevVladimir Putin ikisinin "Brejnev doktrini"ni yeniden hayata geçirdiklerinden söz ediliyor: "Rusya'nın stratejik çıkarlarının tehlikeye girdiği yerde egemenliğe saygının ve barışın önemi olamaz."

Soğuk Savaş'ın dönüşü
40 yıl Ruslar'la birlikte Varşova Paktı üyesi 4 ülkenin (Bulgaristan, Macaristan, Polonya ve Doğu Almanya) tankları da Prag'a girmişti. Bugün o ülkelerden biri, Polonya, ABD ile füze kalkanı anlaşması imzalıyor. Avrupa'yı, hatta ABD'yi sözde İran, Kuzey Kore gibi "Uzak düşmanlar"ın uzun menzilli füzelerinin tehdidinden korumak için. Ama Polonya'nın bu anlaşma karşılığı ABD'den kısa menzilli "Patriot" füzeleri alması adı konulmamış tehdidin adresini açıkça gösteriyor.
Ve Rusya'nın misillemesi gecikmiyor: Belarus'la ortaklaşa füze kalkanı sistemi kuracağını açıklıyor. Sınırlarına yakın üslerdeki füzeleri Polonya'ya yönelteceği tehdidini tekrarlamayı da ihmal etmiyor.
Ve dün Moskova'ya giden Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, Rus füzelerinin topraklarında konuşlandırılmasına "Yeşil ışık" yakmaya hazır olduğunu açıklıyor.
Ve Rusya'nın "Stratejik bombardıman uçaklarını" Alaska sınırında yeniden uçurmaya başladığı bildiriliyor.
Soğuk Savaş'ın dört nala dönmekte olduğu bir ortamda Başbakan Erdoğan, "Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu" girişimi için dün Bakü'ye gitti. Rusya ve Gürcistan'ın olumlu yaklaştıkları bu girişime Azerbaycan'ın da destek vereceğine hiç kuşku yok. Sonra sıra Ermenistan'ın da onayının alınmasına gelecek ve hemen ardından süreç resmen başlatılacak.
Erdoğan platformun 5 ülkeyi kapsayacağını belirtiyor: Türkiye, Rusya, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan. Bizce eksik; mutlaka İran da sürece dahil olmalı. Hem topraklarının bir bölümü Kafkaslar'da olduğu, hem de Kafkasya Platformu'nda oluşturulacak projelerden birçoğu İran'ı doğrudan ilgilendireceği için.
Ayrıca bu platformda gözlemci veya başka bir statüyle ABD, BM Güvenlik Konseyi'nin sürekli üyeleri ile AB, AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı), KEİ (Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü) gibi uluslararası kurumlar ve Dünya Bankası, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası gibi olası finansal destekçiler de yer almalı. Balkan İstikrar Paktı öyle kurulmuştu.

Zamana karşı yarış
Başbakan'ın açıklamalarından anladığımız kadarıyla, Ankara çok hızlı davranmaya kararlı: İkili temaslar biter bitmez girişimin altyapısını oluşturmak için kollar sıvanacak. Altyapı ile, platformda yer alacak ülkelerin bir konferansta bir araya getirilerek, nihai onaylarının alınması kastediliyor.
O aşamadan sonra da sıra üst yapının, yani platformu meydana getirecek mekanizmaların gerçekleştirilmesine gelecek.
Bize göre platformun başarıya ulaşabilmesi için bir ilke hayati önem taşıyor: Kafkaslar'daki dondurulmuş ihtilafları çözümleme iddiasıyla ortaya çıkmamalı ya da ihtilafların çözüm yeri olmamalı.
Tıpkı Balkan İstikrar Paktı'nda olduğu gibi, bölge ülkelerini ortak projeler için bir araya getirmeli. Enerji, ulaşım, altyapı yatırımlarında, eğitim ve sağlıkta işbirliği gibi. Kafkaslar'ın güvenliği için sorumlulukların paylaşılması gibi.
Bölgeye güven ve istikrar gelince, Kafkas ülkeleri tehlikeye atmayı göze alamayacak kadar önemli ve halklara zenginlik getirecek projelerle birbirlerine bağlanırlarsa, dondurulmuş ihtilafların çözülmesini kolaylaştıracak ortam da kendiliğinden oluşacak.
Şurası kesin; bölge halkı kaderine, ortak geleceğine sahip çıkmazsa, Kafkaslar'a asla huzur, güvenlik, barış ve refah gelemez. Böyle bir ortak refleksi de bu konjonktürde Türkiye'den başka hiçbir güç tetikleyemez.