kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 11 Ağustos 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ÜLKÜ TAMER

Kahramanlarla yeniden karşılaşmak

Brecht'in Galileo Galilei oyununda Andreas, "Kahramanı olan ülkeye ne mutlu!" der. Galileo yanıtlar: "Kahramana gereksinim duyan ülkeye yazıklar olsun!"
Çocukluğumda Galileo gibi düşünmüyordum elbet. Varsa yoksa kahramanlar!.. Robin Hood (ya da Vatan Kurtaran Aslan), Kaptan Blood, Jesse James, Tarzan, Kaptan Marvel (ya da Dev Adam), Casus Kıran... Neredeyse hepsi sinemadandı.
Kahraman denilince haksızlıklara başkaldıran, vatanı olmasa bile bir şeyleri kurtarmayı başaran yiğitler geliyordu aklıma. Yaşıtlarım gibi, atına atlayıp Kızılderililer üstüne seğirten John Wayne'e alkış tutuyordum ben de.
Roman kahramanlarım sonradan belirdi. Önce pek aklım ermedi bu kahramanların ne biçim "kahramanlar" olduklarına. Sözgelimi, on yaşlarımda okuduğum ilk yerli romanın, Çalıkuşu'nun kahramanı Feride düşman bile yaralamıyordu! Ama annem Feride'nin "kahraman" olduğunda direniyordu. O sıralarda elinden bırakamadığı Rüzgar Gibi Geçti'nin Rhett Butler'ıyla Scarlett O'Hara'sı gibi...
Okudukça kahramanlarımın sayısı katlanarak çoğaldı. Galileo'nun sözünü ettiği kahramanlardan değildi bunlar. O tür kahramanla roman kahramanı arasındaki ayrımı görebiliyordum. Artık benim kahramanlarım İnce Memed'ler, Murtaza'lar, Yüzbaşı Celal'ler, Kız Tevfik'ler, Ahmet Cemil'ler, Raskolnikof'lar, Çiçikof'lar, Jean Valjean'lar, Heathcliff'ler, Tom Joad'lardı.
"Kahramanı olan romana ne mutlu!" diye düşünüyordum.
Kahramanlar Kitabı (Derleyenler: Cem Mumcu, Nida Nevra Savcılıoğlu; Desenler: Tan Oral), kimi yazarlarımızın kendilerini etkilemiş roman kahramanlarını anlattıkları yazılarından oluşuyor.
Önsözde şöyle deniliyor:
"Yazarlarımız bir gün kahramanlarının kim olduklarına dair bir açıklama beklentisiyle karşılaştılar. İlişki kurdukları kahramanların kim olduğunu itiraf etmeleri istendi, onlar bu sorgulamayı sevdiler ve yazdılar."
Ataol Behramoğlu, Buket Uzuner, Cem Akaş, Demir Özlü, Ece Temelkuran, İlhan Berk, Zeki Coşkun gibi 38 yazarımızın kendi kahramanlarını anlattıkları bu derlemeyi ilgiyle okudum.
Belki bu kitabı tamamlayan bir derleme daha yapılabilir. Edebiyatımızda Ataç'tan Anday'a kadar birçok yazarın kendi roman kahramanlarını anlatan yazıları var. Onların da bir kitapta toplanması ilginç olabilir diye düşünüyorum.
Kahramanlar Kitabı'nı ilgiyle okuduğumu belirttim. Bunun ilk nedeni, yıllar öncesinde bıraktığım kimi romanlara beni yeniden götürmesi... Sözgelimi Demir Özlü'nün Jean Sorel'le ilgili yazısını okurken Stendhal'in Kırmızı ve Siyah'ını özlemiş olduğumu fark ettim.
Yeni kitap okumayı elbette seviyorum; ama ne yalan söyleyeyim, eskiden okuduğum, sevdiğim bir kitabı yeniden elime almak, yeniden okumak ayrı bir tat veriyor bana. Hani, yeni kişilerle tanışır insan, kimilerine kanı kaynar, onlarla arkadaş olur... Ama eski bir dostla karşılaşmanın verdiği haz başkadır. Benim için kitaplar da öyle. Yeni bir kitabı okuyorum, seviyorum. Gel gör ki, kitaplıkta elim Homeros'un İlyada'sına ya da Melville'in Moby Dick'ine gidince, yıllardır görmediğim bir dostla sokakta karşılaşmış gibi oluyorum.
Evet, Demir'in "eşsiz bir roman" olarak nitelediği Kırmızı ve Siyah'ı bir daha okumalıyım. Kahramanlar Kitabı buna benzer nice özlemleri uyandırdı içimde.
Kitabı ilgiyle okumamın bir başka nedeni, hangi yazarımızın hangi kahramanı "seçtiğini" görmek...
Seçimleri, yazarlarımızın kendi kişilikleri açısından ipuçları getiriyor. Gerçi, sözgelimi, bir İlhan Berk'in bu tür ipuçlarına hiç mi hiç gereksinimi yok. Kendi kişiliğini çoktan bulmuş, yerleştirmiş bir sanatçımız o. Ama olsun, Andre Breton'un Nadja'sını anlatırken bir bakıma kendini de anlatıyor İlhan Berk. Ataol Behramoğlu'nun Anna Karenina'yı ya da Giovanni Scognamillo'nun Vlad Dracul'u anlatırken yaptıkları gibi.
Kahramanlar Kitabı bu açıdan da ilginç geldi bana.
Ben bir kahraman seçseydim kimi seçerdim diye düşündüm.
Yazımın başına döneyim, seçimimi sinemadan yapardım herhalde. Ama ne General Custer'ı seçerdim, ne Yüzbaşı Amerika'yı.
Sinemada gelmiş geçmiş en büyük kahramanım Will Kane'dir. Kahraman Şerif'in (High Noon) emekliye ayrılmak üzere olan şerifi. Nikah töreninde öğrenir: Yıllar önce hapse attırdığı haydut, iki arkadaşıyla birlikte, öç almak için gelmektedir. Kasabada kimse el uzatmaz ona. Yapayalnızdır. Yalnız, tek başına bırakılmış bir kahraman. Hasımlarıyla hesaplaşırken çevresiyle de hesaplaşır. Kendisiyle de hesaplaşır.
Evet, belki bir de Sinemada Kahramanlar Kitabı gerekiyor.