kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 4 Ağustos 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
NAZLI ILICAK

Mahkemenin "kırmızı çizgileri"

Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararı açıklanmadı ama, gazetelerde "kırmızı çizgiler" yer aldı. Buna göre, İmam Hatiplerde kontenjan artışı veya katsayı düzenlemesi, başörtüsüne izin veren Açık Lise Yönetmeliği, yaz Kur'an kurslarına gitme yaşının 15'ten 12'ye çekilmesi çabaları, Açık Öğretim Lisesi sınavlarına başörtülü öğrencilerin alınması, kırmızı çizgiymiş.
Daha bitmedi... Tayyip Erdoğan'ın "Velev ki siyasi simge olsun" cümlesi ya da "Başörtüsü kararını verirken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi din ulemasına danışmalıydı" tesbiti veyahut Bülent Arınç'ın, "dindar cumhurbaşkanı" özlemi, Yüksek Yargı üyelerinin gözünde AK Parti'yi "laiklik karşıtı bir odak" haline getirmiş. Anlaşılıyor ki, Anayasa Mahkemesi, vatandaşın dindarlık düzeyinde bir "ince ayar" yapılması eğiliminde.
Oysa, TESEV de bir araştırmasında, cumhurbaşkanının özelliklerini tesbit etmeye çalışırken, "Cumhurbaşkanı dindar olsun mu?" diye sormuş, halkın % 80'i, "evet" cevabını vermişti. Şimdi bu soruyu soran TESEV veya dindar cumhurbaşkanı talep eden halkımız, laik cumhuriyete aykırı mı düşmüş sayılacak? Laikliğin tehdit altına girmesi için, cumhurbaşkanının dindar olmasını, bir özlem olarak ifade etmenin ötesinde, bu konuda yasal bir düzenleme yapılması gerekir. "Cumhurbaşkanı seçilebilmek, Kelime-i Şahadet getirme şartına bağlıdır" denilse, laikliğe aykırı bir tutum içine girilmiş olur.
Ne "Başörtüsü siyasi simgedir" sözü, -ki zaten Erdoğan, bu cümleyi, 'farz edelim siyasi simge olsun' anlamında kullandı-ne de "ulemaya danışılsın" tavsiyesi, laik düzene ters düşmez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kararında, başörtüsünü, erkek kadın eşitliğini bozan, ayrımcılık yaratan bir nesne olarak değerlendirmişti. Bu durumda "bilirkişi" sıfatıyla ulemadan görüş alınmasının istenmesi neden laiklik açısından sorun yaratsın? Kaldı ki, bütün bu beyanlar düşünce hürriyeti çerçevesinde kalmaktadır.
28 Şubat sürecinde, ilköğretim 8 yıla çıkarıldıktan sonra, Kur'an kursuna gitme yaşı büyümüş oldu. Çünkü, artık, ilköğretimden ancak 1415 yaşında mezun olunuyor. 1997'den önce, 11 yaşındaki çocuklar Kur'an kursuna gidebiliyordu. Ayrıca İmam Hatip mezunlarına da farklı katsayılar uygulanmıyordu. Bunlar 28 Şubat sürecinde değişti. 1997'den önce, Türkiye'de laiklik yok muydu?
Bir başka örnek de, İmam Hatiplerde kontenjan artışı. Ecevit de, Demirel de, çok sayıda İmam Hatip okulu açtı. Bu, kontenjan artışından "daha vahim" (!) bir durum değil mi?
Anayasa Mahkemesi'nin gerekçesi gazetede çıkan haberlerle örtüşürse, AK Parti, esir alınmış, siyaset alanı çok daraltılmış demektir. Uzlaşma güzel şey de, bunun bir "teslimiyete" dönüşmemesi lazım.