kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 18 Temmuz 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Sisler ardından

Ankara'da üretilen tufan senaryolarının tuzaklarından mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyoruz. O senaryoların sanal dünyası yerine, başkente çöken sis perdesinin arkasında dolaşmayı tercih ediyoruz.
Çünkü sislerin ardında çok şeyler oluyor.
ABD'nin Irak'ı işgalinden birkaç ay sonra, 2004'ün ilk günlerinde, Ankara, Beşşar Esat'ı ağırladığında (Türkiye'yi ziyaret eden ilk Suriye Cumhurbaşkanı'ydı) bu ülkeyi "Şer Cephesi"ne sokan ABD'de kıyamet koptu. Ertesi yıl, 14 Şubat 2005'te, Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri'nin öldürülmesinden Şam'ı sorumlu tutan Batı'nın Suriye'ye karşı tecrit politikasını Türkiye'nin delmesi ise diş gıcırtılarına neden oldu.
Batı, Türkiye'nin Suriye'ye pencereyi açık tutmasının önemini ve sonuçlarını 3 yıl sonra görebildi:
- Lübnan'ı bir kez daha iç savaşın eşiğine getiren krizin 18 ay sonra Türkiye'nin - ve son aşamada Katar'ın- çabalarıyla aşılmasıyla.
- Suriye-İsrail barış görüşmelerinin Türkiye'nin arabuluculuğuyla Türkiye'de başlamasıyla.
- Ankara'nın çabaları sonucu Suriye'den Irak'a sızan El-Kaide militanlarının kökü kurutulacak kadar azalmasıyla.
Şimdi Batı, Suriye'yi yeniden bağrına basmak için can atıyor: ABD'nin sıkı müttefiki Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Beşşar Esat'ı Paris'te kırmızı halılar sererek karşılıyor, 13 Temmuz'daki "Akdeniz İçin Birlik"in kuruluş zirvesinde İsrail Başbakanı Ehut Olmert'le el sıkışmasını sağlamak için çırpınıyor, ertesi gün ulusal bayram törenlerinde şeref konuğu yapıyor, Eylül'ün ilk yarısında Şam'ı ziyaret edecek olmaktan büyük mutluluk duyduğunu söylüyor.

ABD-İran ve Türkiye
Türkiye'nin Beyaz Saray'ı ele geçirmiş Neo-Con'ların (ABD Yeni Sağı) Irak'ın işgalinden sonra sıradaki hedef ilan ettikleri İran'la tam da o dönemde ilişkilerini -başta enerji ve güvenlik olmak üzere- güçlendirmeye başlaması da Batı'da ortalığı ayağa kaldırdı.
Ve de ne yorumlar, ne suçlamalar yapıldı: "Bölgede ABD'nin şahsında Batı'ya karşı Türkiye-Suriye-İran cephesi kuruluyor" gibi. Hele İran'ın nükleer programının ortaya çıkması, bu suçlamaları neredeyse "Arkadan hançerleme" boyutlarına vardırdı.
İran-Batı bilek güreşi Türk kamuoyunca da yakından izlendiği için, geçen 5 yılı uzun uzun hatırlatmaya gerek yok. Zaten bugünkü tablo her şeyi anlatmaya yeterli: Başkan Bush'un ulusal güvenlik danışmanı Stephan Hadley dün Ankara'daydı. Hadley'i bugün İran Dışişleri Bakanı Manuşehr Mottaki'nin çok iyi bildiği -20 yıl önce İran Büyükelçisi olarak görev yaptı- Ankara'yı ziyareti izliyor.
Ve iki gezinin arefesinde Dışişleri Bakanı Ali Babacan, peş peşe NTV ve TRT ekranlarından adresi belli mesajlar verdi:
Bölgede nükleer silahlara karşıyız ama her egemen ülkenin nükleer teknolojiye sahip olması hakkına da saygı duyuyoruz. Uluslararası toplum ile İran arasında diyalog kapısı açık tutulmalı. ABD ziyaretim sırasında da çözümün diyalogla bulunması gerektiğini defalarca vurguladım. Türkiye'nin de şöyle veya böyle bu fotoğrafta olması için farklı ülkelerden talepler geldi, temaslar sürüyor, sürecek."
Bu iki ziyareti ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı William Burns ile İran'ın nükleer müzakerecisi Said Celili'nin Cumartesi günü Cenevre'de buluşmaları izleyecek. Batı basını bunu da "ABD ve İran'ın 28 yıldan bu yana ilk temasları" diye takdim ediyor. Yanılıyor. ABD ile İran, Türkiye'nin girişimiyle oluşturulan "Irak'a Komşu Ülkeler Platformu" toplantılarında birçok kez bir araya geldiler. Hatta bunların sonuncularından biri İstanbul'da gerçekleşti: 2-3 Kasım 2007'de Çırağan Sarayı'nda yapılan Genişletilmiş Irak'a komşu Ülkeler Konferansı'nda ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice aynı masayı paylaştı. O toplantıda, Cumartesi günü Cenevre'deki randevunun üçüncü tarafı olacak AB Güvenlik ve Dışişleri Yüksek Temsilcisi Javier Solana da vardı.
Özetle, Lübnan'dan Irak, Suriye, Filistin'e, İsrail'den İran'a kadar bölgemizdeki krizlere çözümler önce Ankara'da olgunlaştırılıyor, sonra uluslararası platformlara taşınıyor.
Ankara barış reçeteleri yazan kliniğe dönüştü. Tıpkı Cenevre, Stockholm, Viyana, Oslo gibi. Ama görmek için başkente çöken sis perdesinin arkasına geçmek gerekiyor.