kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 9 Temmuz 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Gülüp geçmek

Türkiye'nin bunaltıcı -ve ürkütücü-gündeminin dışına çıkmak isteyenlere "Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Arkadaşları Kumpanyası"nın sahnelediği vodvili izlemelerini salık veririz. Çok eğleneceklerinden eminiz.
Vodvilin konusu: Doğmamış çocuğa biçilecek donun boyuyla ilgili pazarlıklar.
Doğmamış çocuk, Türkiye'nin olası AB üyeliği. Don ise o çocuğun yuvaya kabulünü önleyecek entrikaların simgesi.
Tüm güldürü ustalarına taş çıkartan "Sarkozy ve Arkadaşları Kumpanyası"nın komedisini perde perde özetleyelim.
Oyun, eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın 28 Şubat 2005'te yasama organına kabul ettirdiği anayasa değişikliğiyle başladı: Hırvatistan'dan sonra AB'ye katılacaklar için Fransız halkının onayı şart olacaktı.
Sarkozy geçen Mayıs'ta cumhurbaşkanı seçilince, kurumları yeniden yapılandırmak için uzmanlardan yardım istedi. Eski Başbakan Edouard Balladur (İzmir kökenli), AB'ye yeni üyelerin kabulü için parlamento veya halk onayı arasında tercih yetkisinin cumhurbaşkanına bırakılmasını önerdi. Sarkozy sıcak baktı.
Geldik ikinci perdeye. Anayasa değişikliği paketi Meclis'e gelince, iktidar partisinin hastalık ölçüsünde Türkiye karşıtı üyelerini korku sardı: Ya ilerde Türkiye dostu bir cumhurbaşkanı işbaşına gelip parlamento onayını yeterli görürse ve baskıyla, kulisle parlamenterlere "Kabul" oyu kullandırırsa? Hemen Sarkozy'ye koştular. O da "Reformun ruhunu zedelemeden ve Türkiye'nin adını vermeden bir tuzak bulun" diye "Yeşil ışık" yaktı. Buldular: AB'nin yeni üyeleri için parlamento veya halk onayı arasında tercih yetkisi cumhurbaşkanının olacaktı ama yeni üyenin nüfusu AB nüfusunun yüzde 5'inden fazlaysa referandum zorunluluğu getirilecekti. (AB'nin nüfusu 490 milyon, onun yüzde 5'i 25 milyon yapıyor. Katılım müzakereleri yürüten veya üyelik perspektifi verilen ülkeler içinde sadece Türkiye bu kritere uyuyor.) 28 Mayıs'ta Meclis'ten geçen bu düzenleme 25 Haziran'da Senato'da ezici çoğunlukla reddedildi. Gerekçe: "AB'ye üye adayları arasında ayrımcılık yapılamaz. Türkiye gibi büyük ve dost bir ülkenin onuruyla oynanamaz." İktidar partisinde kıyamet koptu.

Moliere'in aptal çırakları
Ve üçüncü perde: Hem Türkiye karşıtlarını rahatlatacak, hem Senato'nun akil adamlarını ikna edecek, hem de sözde Türkiye'yi incitmeyecek uzlaşma arayışları başladı. Önce, "Tamam, parlamento veya halk onayı arasında tercih yetkisi cumhurbaşkanının olsun; ama Meclis üyelerinin 5'te birinin desteği ve seçmenlerin yüzde 10'unun imzasıyla referandum hakkı getirilsin" formülü ortaya atıldı. Pratikte zor bulundu.
Ardından parlamentonun 5'te 3'ünün talebiyle referandum önerisi tartışıldı uzun uzun. Görüş birliği sağlanamadı.
Daha sonra, "Madem uzlaşamıyoruz, maddeyi aynen koruyalım" diyenler ağır bastı ve dün Meclis'te yapılan ikinci tur görüşmelere bu formülün götürülmesi kararlaştırıldı.
Ve son dakika oyunu: Türkiye karşıtlarının başını çekenlerden Frederic Lefebvre, yeni bir önerge verdi: "AB'nin tüm yeni üyeleri için referandum şart olsun. Ancak Meclis ve Senato'da ayrı ayrı oylamalarda 5'te 3 çoğunlukla parlamento onayı yeterli bulunursa referandumdan vazgeçilsin."
Bu yazıyı hazırlarken Meclis'te görüşmeler başlamıştı ve oylamanın yarın (Perşembe gece yapılacağı belirtiliyordu.)
Ama vodvil bitmeyecek. Ardından 15-16 Temmuz'da Senato'da ikinci tur görüşmeleri ve oylaması var.
Daha sonra Meclis ve Senato'nun 21 Temmuz'daki ortak birleşiminde (Ona da "Versailles Kongresi" deniyor) bir kez daha görüşülüp oylanacak. Kabul için 5'te 3 koşulu var. Bu çoğunluğa ulaşmak için iktidar milletvekilleri ve senatörlerinin sayısı yetmiyor. Muhalefetten de destek gerekiyor.
Ve deniyor ki, "Sarkozy, anayasa değişikliklerini geçiremeyeceğini görürse, Versailles Kongresi'ni toplantıya çağırmaktan vazgeçebilir." Bir şey daha deniyor: "Sarkozy'den sonra gelecek cumhurbaşkanı Türkiye'yi çelmelemek için yapılan bunca aptallığı yeni bir anayasa değişikliğiyle hükümsüz kılabilir."
O nedenle, Türkiye hastalığına yakalanan Fransız "Politichien"lerine (Bu kelime oyunu büyük devlet adamı General Charles de Gaulle'ün) biz zerrece kızmıyor, sadece eğleniyoruz. Siz de öyle yapın.