kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 21 Mayıs 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Kendi hayatını yazdı oynadı, ödül aldı

EYLEM BİLGİÇ
Ayça Damgacı, yaşadığı aşk ve uğruna yaptığı Doğu seyahatini yazdı. Yönetmen Hüseyin Karabey tarafından 'Gitmek' adıyla çekilen filmde Damgacı, kendi rolünü yine kendi oynadı..
Senaryosunu kendi hayatından yola çıkarak yazdığı ve başrolünde oynadığı 'Gitmek' filmiyle İstanbul Film Festivali'nde 'En İyi Kadın Oyuncu' seçilen Ayça Damgacı "Oyunculuk ve sanatta yarışma diye bir şey olamaz!" diyor. Ayça Damgacı, beş yıl önce yaşadığı büyük aşkı ve bu aşk uğruna Doğu'ya yaptığı yolculuğu senaryo haline getirdi. Yönetmen Hüseyin Karabey tarafından 'Gitmek' adıyla çekilen filmde kendini oynayan Damgacı, İstanbul Film Festivali'nde 'En İyi Kadın Oyuncu' seçildi. Damgacı; filmini, büyük aşkını, yolculuğunu ve ödülü anlattı...

* 'Gitmek' filmindeki rolünüzle İstanbul Film Festivali'nde 'En İyi Kadın Oyuncu' ödülü aldınız. Beklediğiniz bir şey miydi, sürpriz mi oldu?
Çok büyük sürpriz oldu tabii ki, beklemiyordum böyle bir ödül kazanmayı... Sonuçta kendi kendimi oynadım, yani bir fahişeyi ya da Othello'yu falan oynamadım. İşin zanaat kısmı az diye düşünürler sanıyordum.

* İnsanın kendi kendini oynaması da kolay bir şey değildir herhalde...
Evet, zor bir şey. İnandırıcı olmak konusunda çok güçlük çekilebilir. Ben zaten kendi kendine çok çabuk yabancılaşabilen bir insanım. Burada kendini oynamış bir oyuncuyum ama kendini oynamış herhangi bir oyuncu değilim. Çünkü aynı zamanda bu projenin ortak senaristiyim. Yani ben zaten kendi hikayesini anlatmaya talip bir oyuncuydum ki, oturdum hikayeyi yazdım. Ama filmde oynayacağımı da asla düşünmemiştim.

YÖNETMEN İSTEDİ OYNADIM
* Hikayeyi yazarken 'kendimi yine ben oynarım' demiyor muydunuz yani?
Hayır, yönetmenimiz Hüseyin Karabey'le uzun metrajlı bir film senaryosu yazdık ama başrolde kimin oynayacağı kısmını hiç konuşmuyorduk. Hatta o, "Sen oynayacaksın" diyordu, ben "Oynamam" diyordum. Ama Hüseyin yönetmen olarak ağırlığını koydu ve "Kendini kendin oynayacaksın" dedi.

* İnsanın özel hayatını göz önüne sermesi, anlatması kolay bir şey mi?
Kolay değil tabii ki, hatta çok korkutucu. Zaten filmin gösterileceği gün heyecandan, korkudan algılayamıyordum insanların bana söylediklerini. Benim için çok korkutucu bir durumdu. Hayatımda bu kadar korkutucu bir gün daha hatırlamıyorum.

* Hiç tanımadığınız insanlar sizin duygularınızı, yaşadıklarınızı, her şeyinizi görüyor. Bu çok cesurca bir hareket değil mi?
Bilmem, öyle diyorsanız öyledir. Ama her ne kadar şahsi bir hikaye gibi görünse de bütün dünyayı, toplumsal sorunları anlatan bir film bu. Şahsi olmaktan çıkmış bir iş yani. Bu coğrafya, Mezopotamya, İran, Irak... Benim üzerimden aslında başka bir hakikat anlatılıyor bir yandan da. Ama tabii ki zordu. Nasıl karşılanacak diye endişeleniyor insan. Annem, babam, ailem izledi filmi. Aşk hikayeleri genelde aileden gizli yaşanır ya, o nedenle onlar ne hissedecekler, ne düşünecekler, konu komşu ne diyecek falan gibi korkularım oldu tabii.

* Anne-babanızın tepkisi ne oldu peki?
Çok beğendiklerini söylediler.

* "Vay kızım neler yaşamışsın sen" demediler mi?
O konulara hiç girmedik. Herhalde "Çok şükür yaşanmış bitmiş, kızımız sağ salim, kazasız belasız atlatmış o dönemi ve ne güzel film yapmış" diye düşündüler.

BÜYÜK AŞK BİTTİ

* Herkes merak ediyor, bu aşkın sonu ne oldu?
Film mutsuz bir sonla bitiyor. Ayça ve Hama Ali Khan karakteri birbirlerine kavuşamıyorlar. Aslında biz Hama ile İran'da buluştuk, güzel bir 10 gün geçirdik. Ama herkesin kendi hayatının bir gerçeği vardır, sonra yine ülkelerimize döndük. Ben tekrar Kuzey Irak'a, Süleymaniye'ye gittim ve arkadaş kalmaya karar verdik. Zaten hep çok iyi dosttuk, hiç dostluğundan bu kadar çok hoşlandığım bir sevgilim olmadı hayatta. Bir daha da olur mu bilmiyorum...
Haberin fotoğrafları