kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 8 Mart 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

DTP ne istiyor?

DTP, kendi ifadesiyle "Kürt sorununun çözümü konusunda doğmaya başlayan toplumsal uzlaşmayı zora sokan" havayı dağıtabilmek ve "Demokratik refleksleri harekete geçirebilmek" için medyayla diyalog kurmaya karar verdi.
Eşbaşkan Emine Ayna, Grup Başkanı Ahmet Türk ve Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş'tan oluşan DTP'liler grubu bu çerçevede İstanbul'da medya temsilcileriyle yemekli toplantılar düzenlemeye başladı.
İlk davetin konukları arasında biz de vardık.
Ahmet Türk biraz yorgundu. Brüksel'de, Avrupa Parlamentosu'nda üzenlenen "Kürt Sorunu" konulu konferanstan yeni dönmüştü.

Kimlik ve eğitim hakkı
Konferansın nasıl geçtiğini sorduk. "Sonuç şu: Kürt sorunu çözülmedikçe Türkiye'nin AB'ye girmesi hayal."
Sorduk: Peki Kürt sorunu nasıl çözülecek?
Yanıtladı: " Türkiye'nin çok etnili olduğu gerçeğinin kabulü ve bunun gereğinin yapılmasıyla. Yeni Anayasa bunun yolunu açabilir."
Sorduk: Nasıl?
Yanıtladı: " Herkesi Türk sayan vatandaşlık yerine kültürel kimlikleri kabul eden yurttaşlık tanımı getirilmesiyle. "
Hukukçu olan Selahattin Demirtaş araya girdi: "Bunun Anayasa maddesi olarak düzenlenmesinde de ısrarcı değiliz. Anayasa'nın girişinde atıf yapılması bile yeterli olabilir."
Sorduk: Sonra?
Yanıtladı: "Ebette anadilde eğitim hakkı şart."
Yine Demirtaş araya girdi: "Yanlış anlaşılmasın, devletin Kürtçe eğitim veren okullar açmasını istemiyoruz. Zaten devletin böyle bir görevi olamaz. Sadece Türkçe dışındaki dil ve lehçelerde eğitim verecek okul açılmasına izin vermeli."
Ahmet Türk tamamladı: "Tek vatan, tek devlet, tek bayrak, kesinlikle evet. Ama tek millet, hayır..."

PKK'nın silah bırakması
Söz elbette PKK'ya da geldi. Sorduk: "Neden PKK'dan silah bırakmasını istemiyorsunuz?"
Türk kafa salladı: "Hükümet demokratik reformları çıkarsın, PKK silahsızlanmazsa ilk biz bayrak açarız."
Türk, Avrupa Parlamentosu'ndaki konuşmasında, "Meclis'te bize cüzzamlıymışız gibi davranılıyor" diye yakınmıştı. Bu dışlamayı nasıl kırabileceklerini sorduk.
Yanıtladı: "Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis Başkanı'ndan randevu istedik. Olumlu yanıt bekliyoruz. Sonra CHP'den randevu isteyeceğiz."
Talabani'nin Ankara ziyaretini nasıl değerlendirdiklerini sorduk. Türk biraz hüzünlü, "Irak Cumhurbaşkanı ama Kürt kimliği öne çıkarılıyor. O nedenle gezisi 'Resmi' değil, 'Çalışma' ziyareti olarak gösteriliyor" dedi. Sonra bir anısını anlattı:
"1993 Nisan'ı. Öcalan bir aylık ateşkes ilan etmiş ve uzatabileceğini açıklamıştı. Talabani devreye girdi, Cumhurbaşkanı Özal'la görüştü. Daha sonra Talabani ile Bekaa Vadisi'ne gitmeye karar verdik. Özal teşvik etti, hatta 'Diğer partilerden de temsilci al, daha iyi olur' dedi. Özal bir çözüm geliştirmişti: PKK süresiz ateşkes ilan edecek, sonra silah bırakacak, örgüt üyeleri silahsızlaştığını bir kâğıda yazacak, zarfa koyacak ve yetkililere teslim edip evine dönecek. 5 yıl suç işlemezse zarf imha edilecek. Bir çeşit af. Öcalan kabul etti. Ertesi gün basın toplantısıyla dünyaya açıklayacağını bildirdi.
Talabani, beni ve Feridun Yazar'ı Şam dışında bir restorana götürdü. Yolda radyodan haberleri dinlerken bir anda yıkıldık: Özal ölmüştü."
Sözlerini derin bir çekmeyle noktaladı...