kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 3 Ağustos 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

İnsanoğlu tuhaftır!

Erdoğan giderek daha "pratik, pragmatik, realist, rasyonel, esnek, oportünist" oluyor!
Yok, bunlar hakaret sayılmaz. Ben pek sevmem ama, birçok insan böyle olmayı sever.
Bunlar, "küresel düzen, piyasa ekonomisi, Batı standardı, rejim, merkez" denen nice ölçünün buluştuğu ve dayattığı "değerler" dir.
Daha önce de yazdım:
"Merkez, oportünisttir; oportünizm merkezi" dir. ( "Duruma göre" davranış değiştirerek, ortayı, ortalamayı yakalamak, fırsata dönüştürmek, tehlikeyi, zararı atlatmak, vs.)
Dünyanın hakim merkezlerinde ve Türkiye'nin egemen merkez şubelerinde beklenen budur:
"Mümkün olduğunca az ilke, olabildiğince esneme, ideolojiden arınmışlık."
Kiminin alkışladığı, kiminin anlamadığı, kiminin "takiye" dediği "değişim" hakikidir.
"Uhreviden dünyevi" ye, "çevreden merkeze", "inat ve ısrardan taviz ve uzlaşma" ya, "maneviden maddi" ye, "gerçekleri değiştirmekten gerçeklere doğru değişme" ye, "katılıktan gevşeme" ye, "olağandışıdan olağan" a sürekli hareket.
Bu sadece, bir insanın muhakeme yapıp "şu yanlış, bu doğru" diyerek, eh işte eşine, dostuna danışarak, iki kitap okuyup bir rüya görerek tuttuğu bir yol olamaz.
"Kitle" den, "küre" den, "devlet gücü" nden, "iktidar itibarı" ndan, "dünya nimeti" nden etkilenme, Batılı liderlerden memleket burjuvazisine, sıradan insan sevgisinden pürüz korkusuna kadar bin türlü etkileşimle olur.
Bir de şu olur:
"Katı olan buharlaşır" ken, akışkan hale dönüşürken, yakınındaki "taş" lar daha ağır gelmeye başlar.
Şöyle de sorabiliriz o zaman:
Siz Erdoğan olsanız, "seçimde oyları ne (kim) arttırdı" sorusunun cevabını, tek başınıza yahut Emine Hanım' la birlikte nasıl verirsiniz:
a) Gül'e cumhurbaşkanlığı yolunda haksızlık yapılması
b) Cumhurbaşkanlığını istemeyecek kadar fedakar olan, ondan bile feragat edebilen, yerine ikinci adamı aday gösterebilen Erdoğan'ın karizması.
Sorunun cevabı Güller' in evinde muhtemelen "a" dır.
"b" den ciddi farklıdır.
Kolayı elbette, "ikisi" de demek.
Ama, bilirsiniz işte, insan zihninde, fikrinde, ruhunda, yüreğinde hep bir final maçı olur.
Orada ya "a" dersiniz; ya da "b".
Sonunda maç nasıl biter, bilemem elbet.
Ama belli ki, Erdoğan artık Gül' ün Çankaya adaylığını istememekte.
Bu, seçimden önce "çok fazla istemişti" manasına da gelmiyor.
Onu da şu seçmeli cevapla düşünebiliriz.
Erdoğan ve Emine Hanım hangisini daha çok tercih ederlerdi:
a) Gül'ün erken seçime gerek kalmadan cumhurbaşkanı seçilmesi, Hayrunnisa Hanım'la birlikte Çankaya'ya çıkması, Erdoğan'ın yüzde 30 oylu yorgun bir partinin lideri olarak normal seçimleri beklemesi ve olağan görüşmeler için Köşk'e çıkıp durması;
b) Ama öyle ama şöyle, Gül Çankaya'ya çıkmadan erken seçime gidilmesi, parti tahminlerinin bile üstünde, yüzde 47 oy alınması, iktidarın tazelenmesi.
Bildiğiniz gibi, fiilen ikincisi oldu.
Fiili ve geçerli olan, "realist, pragmatik, oportünist" in hissiyatını ve eylemini de tayin eder. Daha önce ne düşünmüş olursa olsun.
Sınıfın en iyi iki öğrencisi çok kanka olsalar da, için için hep rakiptirler, içeriden içeriden hep çekişirler.
Bu "iç" öncelikle onların muhakeme, tefekkür dünyasıdır.
Huzur ve huzursuzluk, sevgi ya da haset, ego fırtınalarıdır.
Yüzde 47 oyla başbakanlığı (ve liderliği) tazelenen, değişme cesareti büyüyen, merkeze ve "realist" hayata daha da bağlanan bir
"Lider", kendisi başbakansa, bir üst makamın "çok önemli" olmamasını, güçlü bir isimle değil, makul, mülayim, sıradan biriyle dolmasını tercih edebilir.
Bir de, Nuray Mert' in gözümüze soktuğu şu vicdani (çelişkili) mesele:
Binlerce türbanlı kızın üniversiteye, milyonlarca başörtülü kadının bir sürü kamusal alana girebilmesini sağlayamayan, "alttakiler"e yol açamamış bir liderin, bir partinin, en tepede, en güçlü isimlerden biri için bu mücadeleyi veriyor olması.
Yine de söyleyeyim: Ben siyasetten çok anlamam!
Yazdıklarım insan halleridir.