kapat
20.03.2002
 GÜNAYDIN
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 İSTANBUL
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 SABAH
 FOTOMAÇ
 GÜNAYDIN
 ŞAMDAN
 CİNSELLİK
 EMİNE BEDER
 SABAH PAZAR
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Denizle buluşmak

İzmir, Sığacık limanında rıhtımdaki restoranlardan birinde Ramazan Sezgin'le laflıyoruz.

1999 Temmuz'u... Ramazan, can kardeşim Ersan Güven'in arkadaşı. Tanışıklığımız da onun sayesinde. Sezgin, iyi bir denizci. Öyle olduğunu da bir yıl önce, teknesiyle bizim Ersan'la birlikte Fransa'ya kadar gidip dönmesinden biliyorum...

Tesadüf aynı limanda, hatta aynı rıhtımda biraraya gelince birbirimizi teknelerimizin isminden tanıyıp, kaynaşıyoruz...

İkimiz de ertesi sabah mavi yolculuğa çıkacağız...

Teknelerimizin kumanyasından, yakıtına kadar tüm eksikleri tamamlanmış, motorundan jeneratörüne kadar herşeyin ince ayar bakımı yapılmış durumda. Üstelik mürettebatlar da ideal...

Bizim tekne SEVGİM'de karım, oğlum, kızım, gelinim, damadım ve de köpeğimiz Lokum Hanım var. Ramazan'ın teknesi VICTORY'de ise eşi, oğlu ve kızı... 24 metrelik mükemmel çift direkli bir yelkenli olan VICTORY'nin bizden farklı olarak bir de profesyonel gemicisi var kadrosunda...

Sohbet koyulaştıkça koyulaşıyor...

Nerelere gideriz, nerede kalınır, nerelerde sakat var, nelere dikkat etmeli...

İki denizci, biraraya gelince, üstelik de yolculuk öncesi başka ne konuşulur ki!..

Bir ara Sezgin gülmeye başlıyor:

- Hayrola neden gülüyorsun?

- Nasıl gülmeyeyim. Timurlenk'le Yıldırım Beyazıt'ın (körle- topal) hikayesi aklıma geldi. Durumumuz aynen onun gibi. Şu canım denizler bir Antepli ile Konyalıya kaldı ya ona gülüyorum...

Malum hikaye, Yıldırım Beyazıt esir olduktan sonra Timurlenk'in huzuruna getirilmiş. Aksak Timur, Yıldırım'a bakıp; gülmüş sonra da nedenini, "Senin haline değil. Dünyanın senin gibi bir şaşıyla benim gibi bir topala kaldığına gülüyorum..."

Gerçekten de öyle...

Ülkemizin üç yanı denizle çevrili, üstüne üstlük Van Gölü gibi mükemmel bir iç denizi de var. Ama gel gör ki, şu an kaptan-ı derya havalarında konuşan ikimizin de memleketinde de suyu ancak bardakta görüyorlar...

Bendeniz Gaziantepliyim, Sezgin ise Konyalı...

Bu duruma göre Konya ovası ile Gaziantep'in Alleben deresinin denizcilik için iyi bir ortam yarattığı inkar edilmez...

DENİZ SEVGİSİ NEREDEN

Biz Türkler denizci bir ırk mıyız?

Geldiğimiz noktaya bakarsanız. Hayır...

Ama denizciliğe yatkın olduğumuz konusunda da aynı oranda iddialıyım. Biz denizciliğe çok yatkın insanlarız.

Sadece bir parça imkan verilsin ve denizle buluşması engellenmesin.

Aslında kilit sözcük bu, "Denizle buluşmak"... Çünkü insanların denizle buluşması, deniz kenarında yaşıyor olması demek değil. İddia ediyorum, bundan 20 yıl önce İstanbullu denizle daha barışık, daha iç içe yaşıyordu. Şimdi sadece uzaktan bakıyor ve "çok affedersiniz" içine ediyor!..

İnsanların İstanbul'da denizden soyutlanmasının en büyük nedeni kayalarla yapılan sahil dolgusu.

Çünkü kaya denizci için tehlike demek...

Oysa kumsal öyle mi!..

Sandalını çekersin... Yürüyerek denize girersin... Allah muhafaza, karaya düşsen bile teknendeki tahribat her zaman daha az olur...

Yani insanların denizle buluşabilmesinin en kolay yolu sandal.

Motora bile gerek yok. Çek küreği gitsin...

Bizler yıllarca öyle yaptık.

İnsanlarımız da yüzyıllardır aynı şeyi yapıyorlar. Yata, kotraya ihtiyaç yok denizci olmak için.

Üstelik sandalın kumsal bir yerde karaya alınması, bakılması, boyanması kolay.

Şimdi yukarıdaki saptamalara bakarak diyorum ki, bugün insanların denizden bu kadar uzak yaşamalarının büyük günahı o dolguları kaya ile yapan deniz bilmezlerde...

Evet deniz bilmemek...

Denizi sevmeyebilirsin. O başka. Ama deniz bilmemek ayıp. Hele hele bir büyük kentin, büyük bir ülkenin yöneticisi durumundaysan büyük ayıp. Ayıptan öte de kişisel eksiklik...

Şöyle bir etrafınıza bakının ve denizleri kanalizasyon çukuru olarak, ya da hızlı vasıta yürütmek dışında değerlendiren bir İstanbul Belediye Başkanı'nın adını söyleyin...

Demek ki insanları denizle buluşturmadan önce yöneticileri denizle buluşturmak gerekiyor.

Konyalı Ramazan'la Gaziantepli ben bu kadar deniz aşığı olabiliyorsak, bu işin yetişilen yerle pek de ilgili olmadığı ortada.

Üstelik Ramazan Sezgin benim gibi de değil. Denize 30 yaşından sonra gönül veren bir insan. Bu da çok normal. Sevgili denizci ağabeyim Teoman Arsay, "Denize başlamanın da bırakmanın da yaşı yoktur" diyor.

Şimdi bu durumda galiba biz denizseverlere yeni bir görev düşüyor.

Gelin el birliğiyle belediye başkanlarını, kaymakamları, valileri birer birer denizle buluşturalım. Onların denizle buluşması en azından diğerlerinin buluşmasının engellenmesine son verecek...

Denizlerde çoğalmamız, denizle buluşmamız için de en önce engellemelerin kaldırılması gerekiyor...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır