kapat
20.03.2002
 GÜNAYDIN
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 İSTANBUL
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 SABAH
 FOTOMAÇ
 GÜNAYDIN
 ŞAMDAN
 CİNSELLİK
 EMİNE BEDER
 SABAH PAZAR
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
"Boşuna" demokrasi

AB karşıtlarının hepsini aynı kefeye koymak bugünlerde yapılabilecek en vahim hatalardan biri...

Ortaya atılan bütün fikirlere önyargısız yaklaşmak; iyi niyetle ortaya atıldıklarını varsaymak ve mutlaka her eleştiriyi tek tek ele alıp somut veriler ışığında tartışmak gerekiyor.

Ben kendi payıma her türlü itirazı, endişeyi, tereddüdü pür dikkat dinlemeye hazırım.

Ama şu cümle yok mu şu cümle, "Zaten bizi almayacaklar."

İşte bu cümleye dayanamıyorum.

Tartışma şöyle gelişiyor: AB karşıtımız, önce neden karşı olduğu konusunda bir şeyler öne sürüyor. Söyledikleri karşısındaki tarafından çürütülüyor. Sonra bir şey daha söylüyor, o da çürütülüyor; derken bir daha... Artık iyice sıkıştığı noktada o cümleyi işitiyoruz: "Zaten bizi almayacaklar ki..."

Şimdi ne demek oluyor bu cümle?

Apaçık, "zaten bizi almayacaklar, o zaman boşuna demokratikleşmeyelim" demek oluyor...

"Zaten bizi almayacaklar, devleti boşuna şeffaflaştırmayalım, boşuna küçültmeyelim, siyasi özgürlükleri genişletmeyelim, Kürt meselesini kitleyelim, Kıbrıs'ın halli için uğraşmayalım" demek oluyor.

Şişman bir adam düşünün. Doktor, "kolesterolün var, 20 kilo vermelisin" diyor. Adam sıkı bir diyetle bütün fazla kilolarından kurtuluyor. Sonra anlaşılıyor ki, tahlil yanlışmış; aslında adamın kolesterolü yüksek değilmiş.

Şimdi bu adam, kilo vermekle zarara mı uğramış oluyor? Boşu boşuna kilo verdim diye üzülmesi mi gerekiyor?

Tıpkı bunun gibi, diyelim ki durumu tamamen yanlış tahlil ettik. Aslında AB'nin bizi içine almaktan bir çıkarı da yoktu, buna niyeti de... Bizi oyalamak için bütün o "ev ödevleri"ni verdi. Hepsini yaptık ama oyunbozanlık etti ve almadı.

Peki bu durumda zararda mıyız?

AB'nin işaret ettiği zaaflarımızı, Türkiye'nin üstünden atmak zorunda olduğu fazla kilolar olarak görenlerdenseniz, sonunda AB'ye giremese bile, ülkenin o kilolardan kurtulduğuna sevinirsiniz.

Memnun olmayanlar, sadece Türkiye'nin o fazla kiloların altında ezilmesinden kendilerine göre fayda umanlardır. Toplumun hafiflemesinden, özgürleşmesinden, kendini tüy gibi hissetmesinden; daha dinç, daha cevval olmasından korkanlardır.

Yani mesele, ne AB'nin niyeti, ne şu, ne budur. Mesele sadece bizim, bizden istenenleri kendi kafamızla ve yüreğimizle doğru ve gerekli bulup bulmadığımızdadır.

***
Mesut Yılmaz'ın geçenlerde çizdiği "AB'ye girmemiş bir Türkiye" tablosu üzerine sık sık sorulan bir soru var: Gerçekten de bu tablo doğru mu? Türkiye AB'ye girmezse, böyle bir karanlığa mahkum mu?"

Önceki akşam Teke Tek programına katılan konuşmacılardan birçoğu, bu soruya "Bu tablo kader değildir. Türkiye AB dışında kalarak da gelişebilir, kalkınabilir. Yeter ki iyi yönetilsin" diye cevap verdiler.

Bence bu cevapta, problemin çözümü için "gerek şart" olarak öne sürülen şey, yani "iyi yönetilmek"; aslında problemin kendisinden başka bir şey değil.

Yani "halamın bıyıkları olsaydı..." gibi bir durum.

Unutmayalım ki, şimdiye kadar iyi yönetilseydik, çoktan AB'nin içinde olurduk. Bugün AB'ye girmekte sorun yaşıyorsak, şimdiye kadar iyi yönetilmediğimizden yaşıyoruz. Bundan sonra iyi yönetilirsek, elbette gelişebiliriz. Ama zaten o zaman da kendimizi kendiliğinden AB'nin içinde buluruz.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır