kapat
20.03.2002
 GÜNAYDIN
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 İSTANBUL
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 SABAH
 FOTOMAÇ
 GÜNAYDIN
 ŞAMDAN
 CİNSELLİK
 EMİNE BEDER
 SABAH PAZAR
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Klasik müzikçiler İlhan Şeşen'i döver mi?

Neler Oluyor Bize parçasıyla Türkiye'nin müzik gündemine oturan İlhan Şeşen'in kızı Melis Şeşen konservatuarın trompet bölümü mezunu. Ne güzel değil mi? Müzisyen babanın, müzisyen kızı... Baba kızından, kız babasından gurur duyuyordur.
Halbuki gerçek bu değildi. Evet Melis babasından gurur duymuş ama bunu arkadaşlarıyla paylaşamamıştı. Sebebini kendi ağzından dinleyelim:

"İlhan Şeşen'in kızıyım, diyemiyordum. Bizim okulda böyle şeylere yüreklilikle bakmıyorlardı. Özgün müzik yapan birinin kızı olduğum için beni yadırgıyorlardı. İlla klasik müzik olacak! O yüzden hep korktum. Yeni yeni İlhan Şeşen'in kızı olduğumu söyleyebiliyorum ve çok gurur duyuyorum."

Eğer İlhan Şeşen; ben diyeyim 5 bin, siz deyin 10 bin kişinin dinlediği bir klasik müzik bestecisi ya da icracısı olsaydı... Okul arkadaşları Melis'e "önemli" birisinin kızı gibi davranacaktı. Yani Melis; aranan, 'ekstradan' sevilen, kafelere partilere özellikle davet edilen bir arkadaş olacaktı.

Ne var ki onun babası halkın sevdiği türde bir müzik yapıyordu. Yani klasikçilerin 'aşağı', 'kötü', 'kalitesiz' bulduğu bir müzik... Bu nedenle el üstünde tutulan, yokluğu hemen farkedilen, sözlerinde hikmet aranan bir okul arkadaşı olamadı. Çünkü onunla birlikte görünmek, konservatuarda prim yapmıyordu.

RUHUMU DOYUR!
Müzik ruhun gıdasıdır... Evet öyledir ve herkes aynı şekilde beslenmez: Akbank reklamındaki gibi; kimi hamburgerden hoşlanır, kimi domatesli pilavdan... Kimi suşi hastasıdır, kimi kebapsız yapamaz. Üstelik bu beğeni işi iyice karışıktır: Örneğin ben patlıcanlı her yemeğe bayılırım. Zeytinyağlıları da çok severim. Ama imam bayıldıyı ağzıma koymam. Krevizden ise nefret ederim.

Şimdi ben hoşlanmıyorum diye, kereviz sevenleri aşağılayacak mıyım? Böyle bir şey hem ayıp, hem de mantıksız değil mi?

Müzikte de benzeri bir durum söz konusu. Sen arabesk seversin, ben rock; o türküye bayılır, beriki caz tutkundur. Bu müzikler arasında ast-üst ilişkisi kurmak ne kadar saçma! 'Zenci tıngırtısı' diye küçümsenen caz, 'getto gürültüsü' diye kulak tıkanan rap bugün baştacı edilmiyor mu?

Pek de yaratıcı olmayan marşlara gıkını çıkarmayan klasikçiler, özgün müziğe nasıl burun kıvırır? Yanlış anlasılmasın: "Herkes, her müziği sevmelidir" demiyorum. Elbette tercihlerimiz olacak. Ama babası özgün müzikçi diye Melis Şeşen'e pis bir mendil muamelesi yapılmasını kabul etmek mümkün mü?

Unutmamalı: Bazılarının konservatuarda klasik müzik eğitimi görmesi; Bach'tan, Mozart'tan 'çakmayan' o halkın ödediği vergiler sayesinde oluyor!

MİNİ HABER

Zeka sakızı
İngiliz Northumbria Üniversitesi ile Bilişsel Araştırmalar Merkezi'nin birlikte yürüttüğü çalışma, çiklet çiğnemenin zekayı artırdığını ortaya koydu. Araştırmanın başındaki Dr. Andrew Scholey, "Çiklet çiğneyenler hem daha iyi hatırlıyor, hem de sınavlarda daha başarılı oluyor. Bunun da nedeni beyne daha fazla oksijen ve glikoz gitmesi olsa gerek. Ve sanırız bir miktar da insülin salgılanıyor" dedi. Çikletin mentollü ya da meyveli olması fark etmiyor. Önemli olan bir şeyi çiğnemek. Bundan böyle, "Karşımda salak salak sakız çiğniyordu" diyenlere inanmayın.

MİNİ TARİH

Caddebostan kızları
Refik Halit Karay (1988-1965), II. Abdülhamit devrinin Caddebostan kızlarını anlatıyor: Orta oyunu ve çadır tiyatrosu gibi eğlenceler küçük hanımlara -Fransızca öğrenir olduktan sonra- bayağı görünmeye başlamıştı. Artık yeşil soğan ve sarmısak sofraya konmuyordu. Vitamin daha keşfedilmemişti ama kibarlaşmış ailelerde buna zıt bir rejim takip ediliyordu. Bellerini avuç içine sığacak derecede daraltan korselerden dolayı şık hanımlar noksan gıdadan kansızlaşmışlardı. Ömürleri piyano başında ve kitap sayfalarında heba oluyordu. (Üç Nesil, Üç Hayat)

Emre AKÖZ



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır