kapat
23.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
İNANÇ DÜNYASI
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Dünyanın en pervasız sürücüleri, niye bizde?

Pazar gecesi tüm TV'ler, pazartesi sabahı tüm gazetelere ana haber olan feci kazayı ve bu kazada daha 20 yaşında pisi pisine ölen genci herhalde hatırlıyorsunuz..

Peki kazanın sebebini hatırlıyor musunuz?.. Hani ülkede dördüncü güç olan medyada bir tek habercinin kaza sebebinin altını kalın kalın çizdiğini ve bir tek yorumcunun, hayatını en güzel yaşında kaybeden bu gencin ölümünden, bu ülke İçişleri Bakanlığı'nın sorumlu olduğunu söylediğine rastladınız mı?..

Bu ülkede herşey yüzeyseldir. Yüzeysel alınır, yüzeysel yorumlanır ve yüzeysel geçilir, yeni bir kazaya, yeni bir ölüme kadar.. Sonra alabildiğine arabesk, alabildiğine dramatik onu da yazar ve anlatırlar, ama gene sebep üzerinde durmazlar.

Bu sorumsuz medya ve bu vurdum duymaz İçişleri Bakanlığı yüzünden bu ülkede ölümler devam edecek..

Ölen gencin adı Murat Faks.. Katillerinin adı da, Medya ve İçişleri Bakanlığı'dır.

Murat'ı devlet ve biz öldürdük. Daha başkalarını da öldüreceğiz, hiç şüpheniz olmasın..

***
Köprü girişini kaçıran bir BMW, ilerdeki girişe gitmek, ya da ilerden dönüp tekrar gelmek yerine, aklına gelen en kolay çözümü uyguluyor.. Geri geri geliyor.. Tek yönlü ana arterde, geri geri geliyor.. Murat'ın içinde olduğu araba da, bundan kaçarken direğe bindiriyor.

Çıkışı kaçırdığı için geri gelen araba.. Otoyollarda seyahat edenlerdenseniz bu sahne size hiç yabancı gelmez değil mi?.. Hemen her otoyol çıkışında, geri geri gelen böyle arabalara rastlarsınız.. Bu Türkiye için doğal bir manzaradır.. Sabahları, Maslak yoluna çıkın. TEM kavşağına.. Vakti zamanında Cihet-i Askeriye, uçsuz bucaksız topraklarından biraz fedakarlık etmediği için, buraya yarım yonca yaprağı yapıldı. Yani Anadolu'dan gelenler, bu kavşakta kente giremezler. Nerden girerler?.. Trafiğin zaten o saatlerde tıklım tıklım olduğu, Beşiktaş-Levent kavşağında.. Şimdi, Andolu'dan gelip, Maslak'a, ya da Tarabya'ya, Sarıyer'e, Boğaz'a gidecek adamın kentin göbeğinde işi ne?. Hem trafiğe gereksiz bir araba daha, hem vatandaşa işkence, zaman kaybı, hem de döviz ziyanı.. Ama Karayolları, askerleri ikna edememiş, kendisi de çözüm bulamamış, işi yarım bırakmış. Onlar bırakır, vatandaş bırakır mı?.. Geliyor kavşağa.. Sonra geri geri, Maslak'tan gelenlerin TEM çıkışına ters yönde geri geri giriyor.. Aynen böyle, her sabah..

Şimdi, Amerika'da, İngiltere'de, Almanya, Fransa, İtalya'da böyle sahnelere rastlamanız mümkün değil. Orada sürücüler, böyle bir geri gelişi akıllarından bile geçirmezler. Çünkü, orada hemen yakalanacaklarını ve nerdeyse cinayete teşebbüsten yargılanacaklarını bilirler.

Türkiye'deki sürücü ise, yakalanacağını, ceza göreceğini, hele mahkemeye verileceğini aklına bile getirmez.

Kırmızı ışıkta, dünyanın her ülkesinde geçenler vardır. Ama enderdir ve nerdeyse yüzde 90'ı yakalanır, çok ağır cezalar görürler. hele tekerrür halinde ehliyet aldıklarına pişman edilirler.

Otoyollarda emniyet şeridine girenler, her ülkede tek tük vardır. Ama nerdeyse yüzde 90'ı yakalanır. Yakalandığı yerde saatlerce tutulur. Sonunda mahkemeye sevkedilir.

Türkiye'de ise herhangi bir kırmızı ışığın altında on dakika durun.. Sürücülerin nasıl pervasız, nasıl korkusuz kırmızıya daldığını görürsünüz.. Herhangi bir trafik sıkışıklığı anında, Emniyet şeritleri iki dakika kilit olur, tek tük değil, yüzlerce araba bu şeride dalarlar. Neden?..

Yakalanma, bekletilme, ceza korkuları yoktur.

AYR!..
Bu üç harfi kaç kez yazdık.. Algılanan Yakalanma Riski!..

İşte işin püf noktası bu..

Bir trafikte seyreden vatandaşın, kural ihlal ettiği takdirde yakalanma ihtimalini yüzde kaç düşünür?..

Amerika'da Nevada çölünde araba kullanan sürücü, etrafta kendisinden başka canlı görünmezken bile, yakalanma riskini, yüzde 50, yüzde 60 olarak algılar.. Kent içinde bu oran, nerdeyse yüzde 100'e yaklaşır..

Onun için kural ihlal etmeye ödü patlar.

Türkiye'de AYR ise, 0'dır.. Yazı ile sıfır.. Türkiye'de günde ortalama 10 trafik kuralı ihlal eden, kural ihlal etmeyi adet haline getiren her sürücü (Evet evet.. Bu "Her" sözcüğünün içinde siz de varsınız, sevgili okurum.. Ben de varım.. "Bu araba sıfır trafik suçu işleyecek. Çünkü ben en çok trafik yazan adamım. Benim arabam sıfır ihlalle gidecek" diye her sabah, Allah sizi inandırsın her sabah talimat verdiğim Ercan da, sadece ben arabada iken bu ortalamayı tutturuyor. Ben yokken neler yapıyor, varın hesaplayın.. Belki bu yazıyı okur da utanır) evet her sürücü, yakalanmayacağından, canının acımayacağından, ceza ödemeyeceğinden, teşhir edilmeyeceğinden, Amerika'da, Almanya'da olduğu gibi, tekerrür halinde aptal kurslarına gönderilip aşağılanmayacağından, olay yerinde saatlerce bekletilip, uyanıklıkla kazanmak istediği zamanı misliyle kaybetmeyeceğinden, ehliyetinin elinden alınmayacağına emin..

Neden?..

Çünkü bu ülkede Trafik Polisi ismen var, cismen yok.. Öyle yok ki, gözünün önünde işlenen suçlara dahi pervasız.. Kayıtsız.. Sırtını dönüyor..

İstanbul Trafik Müdürü kardeşim benimle görüşmek istiyor günlerdir.. Niye görüşeyim ki?.. Ne anlatacak bana?.. İstanbul böylesine dağbaşı iken, İstanbul sürücüsü, böylesine pervasız, böylesine vahşi, böylesine insanlık dışı olmuşsa, durup dururken olmadı..

Hem de polisin önünde uyanık olmak mükafatlandırılırken, adam enayi mi?.. Baka baka, o da hayvanlaştı. Deyim ağır değil, yerinde.. Emniyet şeridini kitleyen, canhırraş siren sesini duyup, dikiz lambasına bakınca, ambülansı gördüğü halde sağa yanaşmayan, durmayan, o ambülanstaki can için saniyelerin önemli olduğunu düşünmeyene, "İnsan" denir mi?..

Beddua ediyorum.. "Allah sizi birgün o ambülansın içinde ve kitlenmiş emniyet şeridinde yakalasın" diye.. Elimden başka şey gelmiyor..

Bir iki değil, yüzlerce, yüzlerce araba, birbiri ardına bir kuralı ihlal ediyorsa, eğer, o bölgede, kentte, yakalanma korkusu yoktur. Trafik Polisi korkusu yoktur. Güvenlik Güçleri korkusu yoktur. Devlet korkusu yoktur..

İstanbul Trafik Polisinin devleti düşürdüğü durum işte aynen budur..

Ben şimdi bunun nesini İstanbul'un kimsenin adını bile duymadığı Trafik Müdürü ile konuşayım.. Önce varlığını vatandaşa bir hissettir, ondan sonra müdürüm..

Benim muhatabım İçişleri Bakanı.. Devletin baş edemediği, aciz kaldığı trafiği, zaten imkansızlıklar içinde boğulan yerel yönetimlere bırakabilmeyi düşünecek, hatta teklif edecek kadar bu ülke gerçeklerinin farkında olmayan İçişleri Bakanı..

Hani maçlarda güvenliği de, ev sahibi kulüplere terk etmeyi düşünecek kadar gaflet içindeki İçişleri Bakanı..

Sayın Bakan, polisin, dolayısı ile bakanlığının eleştirilmesini önlemenin yolunu bulmuş.. Polisi yavaş yavaş ortadan kaybedecek..

Ahlak Zabıtasının işini Lüks Nermin'e bırakmayı ne zaman önerecek, onu merak ediyorum..

Asayişi, Alaattin Çakıcı, Sedat Peker'e verin bakalım, kent nasıl muma dönüyor, bakın bir tane "Kapkaç" kalıyor mu?..

HADİ ARTIK!..
Üç çok sevdiğim arkadaşım günlerdir hastanede, çok zor günler geçiriyorlar.. Allahtan üçü de iyiye gidiyor..

Abdülkadir Yücelman.. Bizim mesleğin duayenlerinden. 40 yıllık dost.. Her spor servisinde öğrencisi var.. By pass geçirdi.

Tuna Huş.. Televizyon haberciliğinin duayenlerinden o da.. 30 yılı geçti, kardeşliğimiz.. Beyin kanaması geçirdi..

M. Ali Erbil.. Şov dünyasının haşarı çocuğu.. Bitmez tükenmez bir koşuşturmaya vücudu nihayet isyan edince hastanelik oldu.. Ölümlerden döndü.. Bir 25 yıl da ona koyun, dostluğumuz adına..

Toplam 100 yıla, bir asra yakın dostluk hastanede yatıyor..

Hadi çıkın artık dostlar..

Hadi çıkın artık!..

Mülkiye ve Göle!..
Celal Göle'ye "Sayın dekan" mı demeliyim.. Yoksa Sevgili Celal mi?.. O bizim mahallenin çocuğu.. Kemal'in yakın arkadaşı.. Beraber Mülkiye Formasını da giydiler.. Celal 10 yıla yakın oynadı, lacivert beyaz forma ile..

10 yıla yakındır da, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin dekanı..

Celal, başına geldiğinde Mülkiye nerdeyse sıfırı tüketmişti.. İki sebebten.. Birincisi, ODTÜ, Boğaziçi, Hacettepe ve nihayet Bilkent'in yaptığı çağdaş hamlelere Mülkiye yanıt verememiş, onların yanında, devlet lisesi gibi kalmıştı.

İkincisi, SABAH'ta Şule Türker'in yaptığı söyleşide okuyorum.. Celal diyor ki.. Turgut Özal, bu ülkedeki devletçiliğin kökeninde Mülkiye'nin olduğunu düşünür, özelleştirmeye geçmek için, bu okulun ve mezunlarının köküne kibrit suyu formülü düşünürmüş..

Özal'ın ne düşündüğü beni ilgilendirmiyor?.. Biz ne yaptık?.. Mülkiyeliler ne yaptı?..

Hariciye'nin yolu Mülkiye'den geçerdi. Şimdi Galatasaray Üniversitesi'nden geçiyorsa, suç kimde?..

Celal, musalla taşına konan Mülkiye'ye hayat veren ve ayağa kaldıran bir dekan oldu 9 yılda.. "Artık yeter, bırakıyorum" diyormuş.. Yetmez Celal.. Mülkiye eski günlerine dönmeden bırakırsan, ilerde çok üzülürsün..

Daha yolun yarısındasın!.. Bitirmeden gitme sakın!..

TEBESSÜM: Fıkra Yıldırım Tuna'dan
Sekreter apandist ameliyatı olduktan sonra bürosundan hastaneye ziyaretine gelen arkadaşına sormuş, "İşler nasıl gidiyor?" diye.. "Herkes senin görevlerini paylaştı.." demiş arkadaşı, "Jody kahveleri yapıyor, Louise senin dergilerini okuyor, Sharon da patronla yatıyor!"

SEVDİĞİM LAFLAR
Bekçi köpeği olmayan şehirde tilkiler ustabaşı olur.

Sümer Atasözü

(Teşekkürler Bülent)



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır