kapat
14.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Gazete yazarlığının farkı

Cuma günü yazdığım "Sübyancılık ve düşünce özgürlüğü" başlıklı yazıma gelen çok sayıda tepkinin hemen hepsinde Ğya da çoğunda diyelim- aynı sözler yer alıyordu. Gülay Göktürk'ün bu konuda yazdığı, sübyancılığı da insan hakları çerçevesinde gördüğünü belirten yazısının yanlış olduğunu anlatmamdan memnunluk duyuyor. Ama tek bir cümleye itiraz ediyorlardı:

'Bu onun görüşüdür, saygı duyarım' cümlesine.. Onlara göre yazar ve söyledikleri hiçbir şekilde saygıya lâyık değildi. Hepsi, bu konuda fikir yürüten diğer köşe yazarları gibi gözü kapalı Göktürk'e saldırıya geçmiş, yalnız yazdıklarını değil kimliğini, kişiliğini, ailesini, yaşamını bile öfkeyle yargılayacak, varsayımlar ileri sürecek hakkı görmüşlerdi kendilerinde.

Oysa ben halâ onlara bunun haksızlık olduğunu, yanlış olduğunu söyleyeceğim. Evet, şurada haklılar; köşe yazarlığı büyük sorumluluk ister (aynen TV programcılığı gibi..) Gazeteler küçük, büyük milyonlarca okur tarafından okunur ve mesajlar hızla yayılır. Bu nedenle toplumun geleneklerini, kurallarını tamamen hiçe sayan, hele de sadece o toplumda değil hiçbir toplumda kabul görmeyecek fikirler büyük tepkiyle karşılaşır. Aynı görüşleri bir yazar kitap yazarak açıklayabilir, isteyen alır okur, tenkidini yapar, istemeyen okumaz. Ama gazete veya televizyon, anında ülkenin her köşesine sesini duyuran yayın organları olarak farklı konumdadır. Yine de..

Yine de insanlar aykırı, uç görüşlere sahip olabilirler, medeni bir ülkede bu görüşlerden dolayı onlara hakaret etme, aşağılama hakkına da diğer insanlar sahip olamazlar. Olmamalıdırlar.

Bir köşe yazarı da, aynen Cuma günkü yazımda 'tercihler' konusunda söz ettiğim gibi, yazar olacak akli olgunluğa sahip bir yetişkin olarak dile getirdiği görüşlerin sorumluluğunu taşır. Belki o görüşlerle takdir ve okur kazanır, belki hepsini bir defada kaybeder. O, onun kararıdır. Ben ise o yazarın bir meslektaşı ve "düşünce özgürlüğü'ne inanan biri olarak bana uymayan görüşün kendisine değil, yazarın kendi görüşünü savunma hakkına saygı duyarım. Okurlarımın itiraz ettiği sözlerimle anlatmak istediğim budur.

Toplumu çocuklarımızı elbette koruyalım ama elmalarla armutları da ayıralım artık.

Şu banka yasası!
Ben Kemal Derviş'in doğru adam olduğuna ve hep "doğru"lara sadık kalacağına ilk günden beri inananlardanım. Bununla birlikte şu banka kurtarma yasası konusunda benim de kafam karışık.

Tamam, ekonominin düze çıkması için bu bankaların kurtarılması şart deniyor. Her ne kadar ben, Etibank gibi rasyosu 'para alacak' bankalardan daha yüksek olan bir banka fona alınır ve sahibi haksız şekilde cezalandırılırken, diğerlerine bunun yapılmasını haksızlık ve adaletsizlik olarak görüyorsam da madem ki Türkiye bununla kurtarılacakmış vatandaş olarak kabul etmekten başka çaremiz yok..

İyi ama bu "gizlilik şartı" ne oluyor? Neden önceki bankalar hem afişe edilir, hem sahipleri tutuklanır ve en ağır muamelelere maruz kalırken bunlar gizli kalacakmış?

Tam aksine, bankacılar "Para verilen bankalarda bu paranın çok iyi denetlenmesi gerektiğini" söylüyorlar. Millet ise verilen her kuruşun hesabını duymak istiyor. Zira oraya, buraya verilen paraların hepsi vergi olarak vatandaşın ensesine biniyor sonra. Neredeyse attığı adım, aldığı nefes için bile vergi veren toplumda 'orta sınıf' yok edilirken hiç kimse bu bankalara gizli gizli para verme hakkını kendinde göremez.

Bankaların isimlerini duymak ve her kuruşumuzun hesabını görmek istiyoruz!



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır