kapat

25.04.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )


Biz bu yanlışı sürdüreceğiz

Serdar Turgut'un dün Hürriyet'te "Mutluluk düşmanı ilericiler" başlığıyla yazdıklarının altına imza atmak daha kolay aslında. Maç coşkusuna katılanları tenkit edenler için düşündüklerinin her satırına aynen katılıyorum. Bununla birlikte maçı izlemek üzere Leeds'e giden ve bu "ilerici" meslektaşlar tarafından tenkit edilen geniş medya ekibinin içinde olduğum, bu yüzden olayın farklı boyutlarını gördüğüm için birkaç ilâve yapmak istiyorum.

Önce şunu söyleyeyim: Bu arkadaşların bakış açısıyla, Taksim'deki cinayeti tüm Türk toplumuna mal eden ve olaya at gözlüğüyle bakan İngiliz basını arasında hiç fark yok.

Onlar da belki arkadaşlarımız gibi bu tutumun kanlı bir cinayeti örtbas etmek, meşru göstermek için olduğunu düşünmüşlerdi, belki de bu kadar gaddarca bir düşünce onların akıllarına bile gelmemişti.

Neler denmedi ki bu maç için; Toplumsal isteri.. Futbolmania.. Maçlı seferleri.. Hiçbir medeni ülke medyasının, ömründe maça gitmemişler dahil (bu ben oluyorum galiba) tüm yazar ve yönetici kadrosuyla bu isteriye angaje olması.. Falan da filân..

Oysa bu maç çok yönden diğerlerinden farklıydı. İlk kez bir Türk takımı Avrupa finaline yükseliyordu ve toplumun da spor, sanat, ticaret, siyaset, hangi alanda olursa olsun zaferlerine sevinme, isterse çılgınca sevinme hakkı var, bu bir.

Türkiye'de oynanan maç öncesinde (her ne kadar bir sokak kavgasında da olsa) iki cinayet işlenmiş ve bunun suçu tüm topluma maledilmişti. UEFA'nın taraflı ve haksız kararı sonucunda olayla ilgisi olmayan Galatasaray takımı bu çok önemli maça taraftarsız çıkmak zorunda bırakılmıştı ve desteğin her zerresine ihtiyaçları vardı, bu da iki..

Medya'nın görevi
Nitekim uçağa bindikleri andan itibaren yanlarında olan medya mensupları gerekli pozitif motivasyonu sağlama açısından da çok önemli bir görev başardılar. Galatasaray, gidişi önlenemeyen bu kalabalık grup sayesinde moral kazandı, yalnız olmadığını hissetti.

Futbol yazarı olmayan medya görevlilerinin Leeds'de üstlendiği iş sadece maç izlemek değildi. Uçaktan iner inmez İngiliz basınıyla, televizyonlarıyla görüşmeler yapıldı. Olaylar ve yapılan haksızlık onlara bizim gözümüzle anlatıldı.

İngiliz medyasının "Neden bu kadar kalabalık bir basın grubu olarak geldiğimiz" sorusuna; "İşlenen cinayetle ne Türk toplumunun, ne de Galatasaray'ın bir ilgisi olmadığı, bu nedenle UEFA kararının çok büyük bir haksızlığı içerdiği, Türk medyasının maçı izlemesi yasaklanan tüm Türk taraftarları ve bu haksızlığa maruz kalan toplumu temsil ettiği, onlar adına bu maçı izleyeceği" cevabı verildi.

Kısacası.. Tekrar ediyorum her gazeteden, TV kanalından ekipler halinde maça gidilmesi en doğru karardı. Halkın günlerce maça yoğunlaşması kadar doğru ve doğal..

Bunu yanlış bulanlar bilsinler ki, İnşallah bundan sonra kazanacağımız benzer başarılarda da biz bu "mania" durumlarını sürdüreceğiz. Ve eğer bize görev düşerse tereddütsüz koşup gideceğiz. Onlara da tavsiye ederim, müthiş zevkli oluyor!

Yılın olayı Ecevit'in adayı
Bu oyunu çoğunuz bilirsiniz; iki grup vardır, her gruptan sırayla bir kişi bir film adı tutar aklında ve filmi konuşmadan hareketlerle anlatmaya çalışır. Verilen zaman bitmeden ismi bilen grup puan kazanır.

Biz de günlerce benzer bir oyunu sürdürdük, liderlerin kafalarındaki cumhurbaşkanı adaylarını bulmaca oyununu.. Ama nedense tam konsantre olmuş, güzel güzel milletçe eğlenirken geçen hafta sonu iki lider kafalarındaki isimleri açıklayıverdiler.

Diğerlerini bilmem ama bence Ecevit'in "İsmail Cem" adını telaffuz etmesi yılın 2. olayıdır (Birinci olay Galatasaray'ın zaferi).

Ecevit bu ismi "kafasındaki aday" olarak açıklamakla hepimizi, tabiri caizse tongaya bastırmıştır.

İtiraf edelim ki ondan bunu asla beklemiyorduk.. Bugüne kadar bizim alıştığımız, alıştırıldığımız, hiçbir liderin kendisinden sonra genel başkanlık koltuğuna aday olabilecek genç, dinamik, güçlü isimlerin fazla ön plâna geçmesine izin vermemesi ve hatta bu isimleri ilk fırsatta harcamasıydı. Bu yüzden siyasette son derece başarılı olabilecek kaç kişi silinip kaybolmadı mı?

Bülent Ecevit'in, Cem'in Dışişleri Bakanı olmasını bile istemediği, onun adayı yerine Cumhurbaşkanı Demirel'in İsmail Cem adında ısrar ettiği söylenmedi mi?

Şimdi de Ecevit "İki adayımdan biri İsmail Cem" der demez dedikodu kazanları kaynamaya başladı; ondan çekinmediğini, böyle bir kompleksi olmadığını göstermek için bu ismi ortaya attığı, "Tutmadı" diyerek saf dışı bırakacağı söyleniyor.

Eğer bu kez de aynı oyun tekrarlanır ve İsmail Cem'in ismi kendi lideri tarafından prestij kaybına uğratılırsa sanırım bu DSP seçmeni için bile yılın hayal kırıklığı olacaktır.

Dışişleri Bakanı'nın cumhurbaşkanı adaylığı, ipe sapa gelmez nedenler ve siyasi hesaplarla diğer partiler tarafından sabote edilirse bunu anlayabiliriz.

Ama lütfen Sayın Ecevit, lütfen bunu siz yapmayın. Alışılmış "adam yiyen lider" imajının da 2000'li yıllarda değişebileceği konusunda bize verdiğiniz ümidi kırmayın. İsmail Cem siyasetten çok ülkesini düşünenlerin adayı. Onu destekleyin.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır