kapat

25.04.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


İşin asıl önemi...

Şu anda ortada gözüken Cumhurbaşkanlığı seçimindeki belirsizlik. Bu, bir şekilde çözülecek. Türkiye, bir Cumhurbaşkanı bulacak. Asıl ilginç olanı, bu, aslında artık ayan beyan ortaya çıkmış olan "hükümet sorunu"nu marke ediyor. Türkiye'de asıl "sorun", hükümet sorunu...

18 Nisan'dan sonra başlayan ve "istikrar" adına kimi çevrelerin alkış tuttukları hükümetin ömrünün, Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar süreceğini ta o zaman vurgulamıştık. İşte, Cumhurbaşkanlığı seçimi geldi ve hükümet tıknefes kalıverdi. Hangi aday üzerinde anlaşsınlar veya anlaşmasınlar, artık "Ecevit-Bahçeli-Yılmaz" arasındaki "sacayağı"nın arasında, bundan önce olduğu gibi "uyum"dan bahsetmenin imkânı var mıdır?

Artık milletvekillerinin, kendilerini "parti liderlerinin memuru" ya da kabile reislerinin emrindeki kızılderililer gibi görmeleri mümkün müdür?

Türkiye'nin gelecek yolunun üzerine, geçmişten yuvarlanıp yolu tıkayan Süleyman Demirel adındaki kaya parçasının yerinden oynatılmasının, kaçınılmaz olarak bir sürü taşı yerinden oynatacağını seziyorduk ve o yüzden de, süresinin uzatılmasına karşı çıktık. Türkiye, bu Cumhurbaşkanlığı seçimleri vesilesiyle, siyasal hayattaki fosilleşmeyi çatlatmıştır.

Bülent Ecevit'in performansına, aldığı hasara bakın... Bu Ecevit, yılbaşındaki Ecevit mi? Ecevit için de "son" başlamıştır. Biraz da bir önseziyle ve psikolojik sebeplerle Demirel için didindi. Demirel, gittiği anda, ister istemez, Ecevit'in "siyasi meşruiyeti"ni de askıya alıyor.

Peki, Cumhurbaşkanı olmaya yıllardır hazırlanan, attığı her adım bu hesapla irtibatlı bulunan ve bu yolu çeşitli pusu ve hilelerle aşmaya çalışan Mesut Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı için halk nezdinde benimsenen birisi midir? Seçime girdiği andan dahi daha zayıftır. Şimdi seçime girse, barajı ya geçer, ya geçemez. Bu kadar zayıflamış bir şahsiyetin Cumhurbaşkanı olması, "Türkiye gerçeği"ne aykırı değil midir?

Günlerdir adaylığını ortaya koymak için, sessiz ama kararlı bekleyiş içinde. Ama işte önce Agâh Oktay Güner, ardından TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut aday oluverdiler. Bu iki ismin adaylıklarını Mesut Yılmaz'a rağmen koymaları, "kabile reisi"ne karşı bir tür "başkaldırı"dır. Kendi partisine hükmedemeyen Yılmaz, acaba niçin Türkiye'ye hükmetmek istiyor?

Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı'na onun benimsediği tekniklerle uzanmak, seçilse bile Türkiye'yi çetin kutuplaşmalara taşıyacaktır ki, bu, Türkiye'nin en az ihtiyacı olan şeydir.

Mesut Yılmaz'ın işi zor. Cumhurbaşkanı olsa, hükümetin bu haliyle devamı güçleşecek. Olamasa, artık ANAP'taki konumu, hayli sarsılacak. İşler bugünkü duruma geldiği andan itibaren, Yılmaz, artık kamuoyu nezdinde "dik duramayan" bir siyasetçidir.

Ayrıca, bu Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini bir tür "cezalandırma" olarak da anlamak gerekiyor. Parlamento yani TBMM'nin kendi şahsiyetini bulacağı ilk vesile, Cumhurbaşkanığı seçimleriydi. Nitekim, 28 Şubat'ın "gönüllü sözcüsü" Demirel, halkın yüzde 80'inin isteklerinin Meclis'e yansımasıyla, hayatının en ağır siyasi yenilgilerinden birini TBMM'den almıştır.

Şimdi aktif siyasete girmesi hesapları yapılıyor. Geçmiş olsun. DTP'yi o kurdurmadı mı? Çankaya'nın gücünü DTP'nin arkasına koyduğu vakit, etkisi ne olabildi ki, Cumhurbaşkanı zırhından arındığı zaman güçlü olabilsin.

Demirel, devrini kapatmıştır. Nüfusunun yüzde 50'si 18, yüzde 75'i 30 yaşının altında bulunan bir ülke 76 yaşında bilgisayar ve araba kullanmasını bilmeyen bir kişinin arkasına takılır mı?

Peki, Mesut Yılmaz'ın Demirel'den özde ne farkı vardır? Mesut Yılmaz, Demirel'in şaibeli bir süreçten sonra hükümeti kurdurduğu, 28 Şubat sürecinin Başbakanı değil midir? Son zamanlardaki gelişmelerin, TBMM'nin 28 Şubat vesayet rejimini reddettiği anlaşılmıyor mu? Demirel'e "dur" diyen TBMM, bunu Mesut Yılmaz'a "geç" demek için mi yaptı sanki?

Türkiye, Cumhurbaşkanı'nı nasılsa seçecek. Seçtikten sonra, ülkenin siyasi hayatına kimisi 20 yıldır (mesela Mesut Yılmaz), kimisi 50 yıldır (Bülent Ecevit), siyaset sahnemizin değişmez aktörleri haline gelmişlerdir.

Demirel yerinden oynatıldığında, meydana gelecek "Domino etkisi"nin devlet adamı olamayan siyasi liderlerin tasfiyesine yol açacağını sezmiştik.

Bu süreç, başlamıştır.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır