Saddam'ın Askerleri, organize bir işkence ürünü mü?
'Şerefsizler, namussuzlar'
'Organize işkence adabı' üzerine iki film var bu hafta. Saddam'ın Askerleri, eski Ortadoğu 'süperstar'ı Saddam'ın zulmü üzerine. İşkence Odası / Martyrs ise, Fransızların vahşet sinemasında Hollywood'la aşık atma çabasının şöhretli örneklerinden biri.
Kahramanların çoğu kez evlerinde saldırıya uğradıkları bu yeni Fransız dehşet dalgasının, ülkedeki yabancı korkusunu yansıttığına dair yorumlar var. Böyle söyleyince, Martyrs kulağa adeta işkence göstermekten başka bir amacı da olan bir filmmiş gibi geliyor. Martyrs'ı "Ağbi çok manyak!" sevinciyle karşılayanları anlamak zor. Herschell Gordon Lewis ziyadesiyle komik 2000 Manyak (1964) ve benzerlerini çektiğinden beri, sinemanın kan revan konusunda görmediği manyaklık kalmadı. En uç noktasına çoktan gidildi diye türü rafa kaldıracak halimiz yoksa da, onca vahşetin ya senaryo ya da görsellik açısından bir yaratıcılık içermesini bekleme hakkımız saklı. Hiç olmadı, söz konusu 'görülmüşlük', hakiki bir gerilime hizmet etse fena olmaz. Martyrs bir gerilim filmi değil, zira herhangi bir kahramanın kendini kurtarıp kurtarmayacağıyla alakadar olmuyor. Canhıraş çığlıklar atan, dayak yiyen, saçları kazınan, kesilip biçilen insanları kuru kuruya seyrettirmek, filmin neredeyse tek marifeti. Manyaklığın 'geren' ve 'şaşırtan' yüzüyle yeni bir filmde karşılaşmayı umanlara, aynı Fransız dalgasının bizde gösterime girmeyen örneği A l'interieur'un bir kopyasını edinmeyi öneriyorum. En azından, sapkınlığın kusursuz aktrisi Beatrice Dalle'ın varlığıyla, bir eğlence vaat ediyor.
Dalle bir tarafa, Martyrs'daki Fransız burjuva çetesinin, işkence konusunda Saddam'dan öğrenecekleri çok şey var. Gani Rüzgar Şavata, yeni filmi Saddam'ın Askerleri: Kara Güneş'te, kuzey Irak'ta bir Kürt köyündeki ahalinin, Saddam döneminde gördüğü işkenceyi anlatıyor. Tuhaf biçimde çoğu karakterin İstanbul Türkçesiyle konuştuğu filmde, askerler işkencenin 'iğrençlik' tarafına daha düşkünler. (Öyle ki, John Waters görse kıskanırdı.) Dışkı yedirme, üzerine işeme, cop sokma, ateşte kızdırılmış keserle 'popo dağlama' ve benzerleri, filmde Saddam'ın askerlerini kendinden geçiren etkinlikler. Ayrıca yoğun bir hakaret trafiği söz konusu. "Şerefsizleeer", "alçaklar" ve "namussuzlar", en popüler olanları. Yine de, Levent Kırca benzeri komutanın "İndirin bunun donunu!" repliğini veya çömelmiş haldeki mahkumun kendi dışkısına "Hadi kardeş, çıkın artık!" diye seslenişini unutmak, galiba daha zor olacak. Tuğba Özay'ı acılar içinde bir köylü kızı olarak izlemenin de, insanın hafızasına ödeteceği bedeller var tabii.
Şavata'nın filmi, oyuncuların ses tonlamaları başta olmak üzere 'zalimlik draması'ndaki tarzıyla, bana Hz. Ömer'in Adaleti gibi dini filmleri hatırlattı. Ayrıca bir an için, Hot Shots 2'deki Saddam, filmin bir yerinden çıkacak diye endişelendim. Tüm bunları düşünürken, arkadaşlarının zulmüne karşı çıkan Numan askerin, çantasından bir anda oyuncak bir ayı çıkardığını hayal ettim.
Aksi halde filmin iki saatlik süresini doldurmak, daha da aşılmaz bir hedef olacaktı.
Gani Rüzgar Şavata, Güneydoğu Anadolu ve kuzey Irak'taki Kürtler'in sorunlarına eğilen filmleriyle, bölgede gerçek bir yıldız. Ondan başkasının çıkıp da bu hikayeyi anlatacağını da, pek sanmıyorum. O nedenle, filmin sinemasal topallığına takılmamayı bile aklımdan geçirir gibi oldum. Gelgelelim filmin politik yaklaşımı, bölgenin dününe veya bugününe dair "Aslında hepimiz kardeşiz"den fazlasını söylemiyordu.
Yayın tarihi: 3 Mayıs 2009, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/05/03/pz/haber,7871301FD084446D9E90A430FC5FA706.html
Tüm hakları saklıdır.