Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
2 Mayıs 2009, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Kate Winslet bu filmdeki rolüyle Oscar kazanmıştı.

Hanna'nın seçimi, Michael'ın seçimi...

ATİLLA DORSAY
ATİLLA DORSAY
10.04.2009
İnsanı şaşırtan, üzen, etkileyen, sarsan bir film. Ama konusunun görkemi ölçüsünde başarılı olduğu da kolay söylenemez. Bu yeni 'soykırım öyküsü', 20. yüzyılın bu en dramatik olayına farklı bir açıdan eğiliyor. Bir tür büyük geriye dönüş, bir ömre yayılan sürekli bir hatırlama hikâyesiyle... Film, beklendiği gibi savaşın içinde açılmıyor, hatta savaş döneminden hiçbir sahne içermiyor. Her şey, 1958 Almanyası'nda, kendisinden 20 yaş büyük Hanna'yla tanışan, yeni-yetme (15 yaşındaki) Michael'ın öyküsüyle başlıyor. Hanna'dan bedensel aşkı öğrenen Michael, sekiz yıl sonra onunla yeniden karşılaşıyor. Bu kez, bir hukuk öğrencisi olarak katıldığı, eski Nazi suçlularının yargılandığı bir mahkemede... Çünkü sanık sandalyesinde oturanlardan biri Hanna'dır ve Auschwitz toplama kampında yüzlerce kadını ölüme yollamış bir eski Nazi gardiyanı olarak yargılanmaktadır.
Michael şok geçiriyor ve bu şok içinde, kadının cezasını azaltacak bir bilgiye sahip olduğu halde ortaya çıkmıyor, o bilgiyi mahkemeye vermiyor. Ve Hanna ömür boyu hapis cezası alıyor. Onun içeride olduğu uzun zaman süresiyse Michael için hem yükselip ünlü bir avukat olma, hem de vicdanıyla hesaplaşma dönemidir.
Bu karmaşık ve bir bulmaca gibi inşa edilmiş hikâye, kuşkusuz ki çok ilginç. Hem nispeten yakın tarihin dramatik bir dönemine dönüş yapıyor, hem de 'okuyucu' motifi aracılığıyla edebiyat aleminin Homeros'dan Çehov'a sayısız klasiklerini anıyor. Kaynak roman daha çok hukuksal sorunlara yoğunlaşırken, Saatler'in yönetmeni Stephen Daldry aşka ve duygusallığa yoğunlaşan bir melodram yaklaşımını tercih etmiş. Ama film melodram olarak da tümüyle doyurmuyor. Gerek Michael'ın yaş sıçramalarındaki inandırıcılık eksikliği, gerekse ele alınan temaların sonuç olarak aşırı duygusallık yükünün altında ezilmesi, filmin lehine çalışmıyor. 'Okuyucu'nun adeta tüm edebiyat tarihini kasetlere doldurup yollaması bir yerden sonra bir fantezi gibi duruyor.
Etkileniyorsunuz, ama bu büyük drama tam olarak katılmakta zorlanıyorsunuz. Yine de görülmesi gereken hayli ilginç bir film bu. Ve oyuncular da çok iyi. Kate Winslet'i ilk kez bu kadar beğeniyor, Oscar'ını hak ettiğini düşünüyor ve içtenlikle alkışlıyorum. Ralph Fiennes ve Lena Olin de öyle. Savaş sonrası Almanyası'nın yağmurlu, kasvetli, kederli atmosferi başta olmak üzere çeşitli dönemlerin tasviri gayet iyi. İki ustanın birden imzasını taşıyan görüntü ve müzik de harika. Demek ki mükemmel olmayan, ama yeterince ilgiye değer bir film karşımızdaki...

OKUYUCU * * *
(The Reader) Yönetmen: Stephen Daldry/ Senaryo: David Hare/ Görüntü: Roger Deakins, Chris Mendes/ Müzik: Nico Muhly/ Oyuncular: Kate Winslet, Ralph Fiennes, David Kross, Lena Olin, Jeanette Hain, Susanne Lothar/ Amerikan filmi.