Dün mecburi bir ziyaret için, her zaman olduğu gibi olağanüstü sıkışık bir köprü trafiğinde Nişantaşı'ndan Erenköy'e gidip döndüğümden, bugün yaşadığım şehirle ilgili fikirlerim iltifatlarla dolu değil. Genellikle iş-ev adresi-arkadaşlarsevilen mekân ve mahalleler bölgemin Nişantaşı-Taksim hattında olması sebebi ve trafik eziyetini yaşamamak amacıyla, İstanbul'un ufak bir adacığında yaşıyorum. Evden işe gitmem dört ila on dakika alıyor. Etiler'de randevum varsa 'dünyanın bir ucu' duygusuyla oflayıp pufluyorum. Bir-iki kere Maslak'taki yeni alışveriş merkezlerini göreyim dedim, arabayla Ankara'ya gidip gelmiş gibi oldum! Milim milim ilerleyen trafiğin verdiği yol yorgunluğu ertesi günlere filan sarktı! Dünkü iç sıkıntısı ise hâlâ bünyemde! Karşı yakada oturan dost ve akrabalarımı, üzülerek hayatımdan sonsuza kadar çıkaracağım galiba. Bu tarafta buluşursak eyvallah, ama çok az duygusal bağ bana o köprü trafiğini bir kez daha yaşatabilir! Tam da buna çözüm bulma denemelerinden biri, Marmaray çalışması sırasında, bu şehrin en eski sakinlerinden biri ortaya çıktı! Yenikapı'daki arkeolojik kazılar sırasında 8 bin 500 yıllık mezarda kavmi ve cinsiyeti belli olmayan bir erişkin iskeleti, bir de çocuk iskeleti bulundu. Kavimler göçü sırasında gelip İstanbul'a yerleşen Neolitik Çağ insanlarına ait iskeletler arkeologlarda bilimsel, kimisinde ise 'Bu şehri Yunanlıların kurmadığını kanıtladığı için' hamasi bir sevinç ve heyecan yarattı! İlk İstanbullu, Yenikapı'da nasıl yaşadı? Oraya ne isim verdi? Kibar, medeni bir kavmin efendi bir insanı mıydı? Beyoğlu'na çıkarken ütüsüz pantolonla çıkmaz mıydı, şapka takar mıydı? Yemek yerken çatalı bıçağı doğru tutar mıydı, yoksa çatalı bıçağı zaten o mu icat etti, şimdilik bunları bilmiyoruz! Ama bu ilginç hikâye bana Fellini'nin
Roma filmini hatırlattı. Seyredenler hatırlar, filmde, Roma'da yapılan metro inşaatı sırasında kazılan yerden sürekli tarihi kalıntılar çıkar ve inşaatla birlikte bir yandan da arkeologlar çalışır. Roma, İstanbul gibi eski şehirlerin kaderi bu. Bilinen hikâyedir, bahçenizi, tarlanızı, evinizin temelini filan kazdığınızda bir amfora, sarnıç, bir çömlek parçası vesaire bulursanız, etraftan hemen kimseye söylememeniz salık verilir! Zira yetkililere haber verirseniz, doğal olarak gelip orayı koruma altına alacak, hatta belki size piyasanın altında bir fiyat teklif ederek bölgeye el koyacaklardır. Dolayısıyle bu şehirde arsanızda arkeolojik eser bulmak başınıza gelecek en hayırlı şey değildir. Ancak bana sorarsanız bu İstanbul'u bu kadar eşsiz, tuhaf ve heyecan verici yapan özelliklerden biri de bu toprakaltı anıları, bu her sokakta gezinen (bence) sevimli hayaletlerdir. Bu şehre, şimdi anladığımız kadarıyla Neolitik Çağ'dan beri yerleşmiş ve yerleşmekte olan kimbilir hangi kavimlerin, hangi kültürlerin insanlarının, bu haldır huldur üzerinde yürüdüğümüz topraklarda yaşadığı savaşlar, yokluklar, aşklar, doğumlar, kutlamalardır... Biz onlar hiç yokmuş gibi davranıp Starbucks'da kahvemizi içemeyiz, çünkü şehrin kokusuna sinmiştir o kadar anı ve hikâye. Dünyanın Roma gibi İstanbul gibi birkaç şehri, bildiğiniz insanlık tarihidir aslında. Ve bunun için buralarda yaşıyor olmak
New York'ta, Los Angeles'da, Johannesburg'da yaşamaktan çok daha acaiptir. İşte tamamen bu sebeple, vallahi şımarıklıktan ukalalıktan değil ama tam da bu sebeple, İstanbul'un şimdiki sahibi olan bu kavmin bir gariban üyesi olarak, o kadar gıcık oluyorum ki güzelim şehirde istediğim zaman istediğim yere gidemiyor olmaya! Son günlerde bir tatil kampanyasının reklamı dönüyor televizyonda. Haftanın her günü evden işe, işten eve giden bir kadının, uydu haritası üzerinde küçücük bir bölgede, kısacık yollarla, gide gele bıraktığı izleri görüyoruz. İstanbul'un şimdiki hali bu hayatı mecbur kılıyor maalesef. Yoksa hayat yollarda geçecek ve iyice kısalacak çünkü! Yenikapı'da yüzyıllardır huzurla uyuyan iskeletin sahibi, kim bilir nerelerden, hangi yollarla bu şehre gelmişti. Ne yazık ki bu olağanüstü şehrin karşı yakasına rahat geçmeyi bile beceremiyoruz İstanbul'un şimdiki kavmi olarak. Tüh ki tüh.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 19 Nisan 2009, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/19/pz/haber,3E79841BAB764B66BB21397561FEC703.html
Tüm hakları saklıdır.