Yani bu kadar mı üst üste gelir?.. Biz nasıl gazetecileriz?.. Biz nasıl insanlarız?.. Üç gazete satmak için insanlık satılır mı?.
Haberi herhalde okudunuz. Acıklı bir olaydı ve tüm gazeteler verdi..
Adana'da beş lise öğrencisi dolaşmaya çıkmışlar. Arabayı kullanan kontrolü kaybetmiş, yoldan çıkan otomobil baraja düşmüş.. Arkada oturan üç öğrenci kurtulmuşlar. Öndeki bir genç kızla arabayı kullanan delikanlı sıkıştıkları için sudan çıkarılmaları gecikmiş. Tüm çabalara rağmen hayata döndürülmeleri ve hastaneye yetiştirilmeleri mümkün olmamış.. İki genç ölü..
Buraya kadar tamam.. Habere kimsenin itirazı olmaz.. Hatta olay
Türkiye'de değil, Fransa, İngiltere, Amerika'da, yani "Gazetecilik" yapılan bir ülkede olsa, özel habere dönüşür, o gazetenin muhabirleri, mesela liselilerin okuluna koşar, onlarla ilgili bilgilere, anılara ulaşır, arkadaşlarını, hocalarını konuşturur, okuyanın içini sızlatan müthiş haber hikayeleri yaparlardı..
Ama bizde muhabirlik bitti. Adana gibi bir büyük kentte bile, en büyük gazetelerin dahi böyle haberleri işleyecek muhabirleri yok. Ajans haberi geçiyor, bütün gazeteler ayni haberi kullanıyorlar. Bu yüzden bütün gazeteler birbirine benziyor. Bu yüzden bu ülkede gazete okunmuyor. Bu yüzden bu ülkede 300 bin satan marifet yaptım sanıyor. Çünkü 300 bin satan gazete, bir elin parmaklarını geçmiyor.. Mesela Tokyo'da 10 milyon satan 3 gazete varken..
Onu geçtim. Bugün konum o değil..
Derdim, haberin yanındaki resimler..
Gazetelerde kurtulanlarla ilgili bir fotoğrafa rastlamadım. Gördüklerim ölenlerin resimleri.. Delikanlı sedyede.. Kız çocuğu baraj gölünün kenarında kolları açık yatıyor, başında ilk yardım için gelen ekibin görevlileri..
Seçime bakar mısınız?.
Haberin yanında iki ceset resmi.. Ölüm ticareti yapıyoruz..
Nasıl rahatsız oldum..
Yani o resimleri çeken, seçen, basan herkese sormak isterdim teker teker.. Ajansın foto muhabirinden, sayfanın editörüne, gazetenin genel yayın müdürüne kadar herkese.. Gölün kenarında yatan o ölü, kız kardeşiniz, kızınız olsaydı, gene o resmi çeker, gene o resmi basar mıydınız?..
"Gazeteciyim" diyen herkesin, ama herkesin bu soruyu, benzer her durumda kendisine sorması, sonra karar vermesi gerek..
Meğer bu gördüğüm ve kızdığım fotoğraf zemzemle yıkanmışmış.. Bir gazetedeki bir başka resmi görünce, sayfanın üzerine kusmamak için kendimi zor tuttum. Böyle iğrenç, böyle aşağılık bir şey mümkün mü?..
Liseli kızın ölüsü gene göl kenarında.. Ama bu defa yarı çıplak.. Kurtarma görevlileri elektro takmak için kızın gömleğinin üst ve alt kısmını sıyırmışlar.. Göğüs açık, göbek açık..
O resmi çekmiş, adı maalesef Foto Muhabiri olan vicdansız.. "Sapık" dememek için kendimi güç tutuyorum..
O resmi servise koymuş, o ajansın Adana görevlisi.. Ve İstanbul'da o resmi seçmiş, adı editör olan ruh hastası.. Nekrofil (Ölü sevici) birkaç okur çıkar da üç beş gazete daha fazla satar diye..
Bu mudur?..
Gazetecilik bu kadar aşağılık, bu kadar iğrenç olabilir mi?..
Peki bunu önleyecek bir sistem, bir düzen yok mu?.
Basın Ahlak Yasası.. Geçiniz.. Komikleşti..
Basın Konseyi.. Geçiniz.. Belli bir gurubun emrine girdi. İtibar eden yok.
Meslek örgütleri.. Güldürmeyin beni..
Bu ülkenin ceza yasaları.. Savcıları.. Yok ki.. Bunun çok ağır suç olduğunu ve ağır cezalarını yazan kanun yok ki.. Bir savaşçı savcı çıksa, teşhir, özel yaşam falan filan diye dolaylı bir şeyler bulur belki ama kim uğraşacak?. Zaten işi başından aşkın.. Doğrudan bir yasa olmalı.. Beni deli eden resimleri, Adalet Bakanı da görmeli ve yasanın hazırlanması, öncelikle Meclis'ten geçmesi ve yayınlanması için kolları sıvamalı..
Bu ülkenin avukatları.. Amerika'da olsa, o kızın ailesinin kapısını kırk avukatlık kurumu çalmıştı bugüne dek..
"Bize vekalet verin.. O ajanstan ve gazeteden en az beşer milyon alırız" diye.. Alırlardı da.. Çünkü ora yasalarında insan haysiyetinin, özel yaşamın gizliliğinin bedeli yok.. Onun için oraların gazetecileri böyle bir resmi kullanmayı akıllarından bile geçirmez, milyonla dolarlık bedeli ödemeyi göze almazlarsa..
Ama bizde bir yasa var, yargıcın elini kolunu bağlayan.. "Tazminat, alanı zengin etmez.."
O zaman her haysiyetin, geçiniz, her canın üç otuz para bedeli var bu ülkede.. O da kimsenin umurunda olmaz..
Rögar kapağını açık bırakırsınız, çocuk düşer ölür,
3 para.. Kazada ölen genç kızın ölüsünün yarı çıplak resmini basarsınız.. 30 para.. Kim uğraşacak ki, o zaman mahkemeyle.. O zaman da insanlar böyle sorumsuz olurlar işte ve vicdanları ile baş başa kalırlar..
O da kaç kişide, kaç paralık var, görüyorsunuz işte..
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Bugünkü Tüm Yazıları
Mesleğimizin yüz karaları.. Rezilleri..
Yayın tarihi: 2 Nisan 2009, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/02//haber,8DCE6A3F003A4D9AA30DCDBC039444F5.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.