- Nâzım Hikmet'in mezarının Türkiye'ye getirilmesini Başbakan'a sizin önerdiğiniz söyleniyor, ama oğlu Memet kabul etmedi... - Hayır, benim önerim değildi, bakanlıktan gelmişti. Zaten aile de istemiyor. Dirisinin gelmediği bir memlekete, ölüsü niye gelsin?
- Eşiniz, 1961'de annesi Münevver Andaç ve Memet Hikmet ile Ayvalık'tan Yunanistan'a, oradan da Polonya'ya gidip, Nâzım'la buluşmalarını anlatır mı? - Anlatmaz, ben de sormam. 'Eğer bunu anlatması gerekseydi, annem anlatırdı,' der. Polonya'ya gitmelerinin nedeni de büyükdede Kont Borzecki, Mustafa Celalettin Paşa. Belgrad'da şehit oluyor. Kürkü bizde, evde. O yüzden Polonya'da Münevver Hanım'a 'kontes' olarak büyük hürmet gösteriyorlar, üniversitede iş verip, ev tutuyorlar. 1969'a kadar orada kaldılar. Sonra Paris'e gittiler.
- Renan Hanım da Varşova'da mı kalıyor? - Evet, liseyi bitiriyor, tıbba başlıyor. Sonra babası Nurullah Berk'in yanına İstanbul'a geliyor, 1968'in başında... Kuzguncuk'taki evlerimiz karşı karşıyaydı. Bir gün annem 'Renan geldi,' dedi. Hayal meyal hatırlıyordum onu... Altı ay sonra nişanlandık, 7 Mart 1969'da da evlendik. 40. yılımızı yeni kutladık.
- Münevver Hanım'ın o yılları anlatan günlükleri kaldı mı geriye? - Çok vardı, ama duyulması gerekmeyenler de var içlerinde. Belki iki kuşak sonra ortaya çıkması doğru olur. Ailede hâlâ yaşayanlar var. O çevre yanlış değerlendirebilir. Orada konuşulmuş, bazı ajitasyonları olan, sonra 'Ben yapmadım,' diyen, polisle konuşmuş, bir dönem hataları, şahsi kızgınlıkları olanlar var. Şimdi bu insanlar yaşarken açıklamak doğru olmaz.
Yayın tarihi: 28 Mart 2009, Cumartesi Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/28/ct/haber,F7146191B5A84136A8EB08B6B0920084.html Tüm hakları saklıdır.