kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
14 Mart 2009, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Yeşim Ustaoğlu’nun dördüncü filmi, Alzheimer hastalığının çevresinde gelişen bir öyküyü anlatıyor.

Yaşlılık üzerine acı yüklü bir şiir

ATİLLA DORSAY
ATİLLA DORSAY
23.01.2009
Güneşe Yolculuk'unu bir siyasal sinema başyapıtı saydığım Yeşim Ustaoğlu'nun aradaki Bulutları Beklerken denemesini sevememiştim. Çok farklı tondaki bu yeni film, beni Ustaoğlu'yla yeniden barıştıracak gibi...
Kadın yönetmenimiz bu dördüncü filminde bizlere çağdaş bir beladan, Alzheimer denen yaşlılık hastalığından söz ediyor. Üçü de İstanbul'da kent yaşamının içine savrulmuş, farklı hayatlar yaşayan ikisi kız üç kardeş, günün birinde Karadeniz dağlarında yalnız yaşayan annelerinin ortadan kaybolduğu haberini alıyorlar.
Ve onu bulmak için yola koyuluyorlar.
Film, bir süre tam bir 'yol filmi' olarak gelişiyor. Her yol filmi gibi akıp giden otoyollar, çevrede sürekli değişen manzara. Ve kahramanların bu yolculuk sırasında ortaya çıkan sorunları, kompleksleri, zaafları.
İletişimsizliğin doruklara çıktığı ve aile bağlarının bile örtemediği gerginlikler, kırgınlık ve kıskançlıklar...
Sonra eve varılıyor ve anne bulunuyor. Yıllar önce Tatie Danielle / Danielle Teyze filmiyle tanıdığımız Fransız oyuncusu Tsilla Chelton'ın canlandırdığı, bir yanıyla nemrut, öte yanıyla babacan bir büyükanne... Yaşlı kadın, çocuklarıyla ilişki kurmakta zorlanıyor; zaten sağlıklıyken de kuramadığı bu ilişkileri hasta haliyle nasıl kursun ki? Bir yandan Alzheimer'ın tüm acılı yüzü ortaya çıkarken, öte yandan kardeşler geç de olsa annelerini ve daha önemlisi, birbirlerini tanımaya başlıyorlar.
Büyükanne ise en sağlam ilişkiyi, anababasına tümüyle başkaldırmış, kendi serseri hayatının peşinden giden asi torunuyla kuracaktır.
Film, büyük bir incelikle yazılmış ve yönetilmiş. Alzheimer konusunda yapılan kimi yabancı filmlerden, örneğin en son Julie Christie'ye bir Oscar adaylığı getiren (ve ülkemize gelmediği için DVD'den izlediğim) Away from Her'den daha iyi gözüktü bana... Ustaoğlu, bir yandan son dönemin tüm önemli Türk filmlerinin yapmayı becerdiği bir şeyi yapıyor: Doğayla, Karadeniz dağlarıyla organik bir ilişki kuruyor. Öte yandan, olayın dramatikliğini sürekli olarak belli bir mizah duygusuyla dengeliyor.
Ayrıca tüm karakterler çok iyi işlenmiş ve bize son derece inandırıcı portreler olarak yansıyor.
Başta 90 yaşındaki Tsilla Chelton, ama ayrıca Derya Alabora, Övül Aykıran, Onur Ünsal ve Osman Sonant çok iyiler. Yalnız Chelton'la ilgili bir sorun var: Türkçe konuşması yer yer anlaşılmıyor.
Uluslar arası oyuncu seçiminin bedeli! Ve yine modern Türk sinemasının artık iyi başardığı bir öge: Müzik. Filmin Jean-Pierre Mas imzalı müziği bir şaheser. Film müziği böyle olur, böyle olmalı. Bu konuda şu anda sinema yapmakta olan herkesin ekip halinde gidip bu filmi görmesini önereceğim, ne yapıp ne yapmamak gerektiğini anlamak için... Gerçekten de Sonbahar, Vicdan, Sıcak gibi örneklerden sonra, bu film de bu alandaki büyük sıçramayı ortaya koyuyor.

Pandora'nın Kutusu * * * *
Yönetmen:
Yeşim Ustaoğlu
Senaryo: Y. Ustaoğlu, Sema Kaygusuz
Görüntü: Jacques Besse Müzik: Jean-Pierre Mas
Oyuncular: Tsilla Chelton, Derya Alabora, Onur Ünsal, Övül Aykıran, Osman Sonant, Tayfun Bademsoy, Nazmi Kırık/ Ustaoğlu Film- Silkroad yapımı.
Haberin fotoğrafları