Gölgesizler özgün bir film.
İLİŞKİLİ HABERLER
Sahneye dönüşen köy meydanı
Sahneye dönüşen köy meydanı
İşte tuhaf, yadırgatıcı, hatta itici bir film. Ama aynı ölçüde çekici, hatta büyüleyici. Ancak tümüyle doyurucu değil. Tersine, sanki kaçmış bir büyük film fırsatı. Yine de sinemamızın genel ortamı içinde hayli özgün olduğu ve sinemasever ilgisini hak ettiği söylenebilir.
Bir tür 'varolmayan ülke' gibi sunulmuş bir köy. Görünürde bir Anadolu köyü, ama görünüşe aldanmayın... Bu, Muhsin Ertuğrul'un Bataklı Damın Kızı Aysel'inden beri seyircimize sunulmuş en tipik olmayan Türk köyüdür. Özetlenmesi zor birçok kahraman barındırır. Kadınlar ve erkekler, sanki çevrenin yerelliğini aşıp evrensel bir öykü yaşadıklarının bilincinde gibidirler.
İstanbul'dan sürgüne gelmiş bir berberin dükkânında başlayan olaylar, sanki ortaoyonunudan drama, masaldan trajediye ve oradan Ionesco veya Becket'vari bir absürde uzanan değişik tonlar taşırlar.
Görünürde anlatılan, köyün birden kaybolan güzel kızı Güvercin'in esrarıdır. Ama bu sadece bir çıkış noktası olur. Muhtar ve sessiz karısı, bekçi, kahvehane sahibi, yaşlı dede, köy kadını Cennet ve yeni yetme oğlu, uzun zaman önce basıp giden ve birden geri dönen bir yaşlı adam, onun başkasıyla kırıştırmaya başlamış doyumsuz karısı, daha birileri... 20'yi aşkın karakter, evden eve dolaşır, hikâyeyi süsler ve köyü alabildiğine barok bir mekân haline getirir. Bu mekân içinde artık her şey olabilir, ama belki hiçbir şey de olmaz.
Çünkü hikâye somut bir sonuca bağlanmaz.
Hatta belki her şeyin, berberin değişmez konuğu olan İstanbullu sakin yazarın hayal gücünden kaynaklandığını bile düşünebilirsiniz. Bu bir hikâye değil, bir atmosfer filmi, bir mekân-insan irdelemesi, bir insanlık durumu sergilemesidir.
Filmin gücü, her şeye karşın ana yapıttan gelen belli bir edebi tadı korumuş hikâye/senaryosundan ve de Ümit Ünal'ın perdede yarattığı sinema duygusundan kaynaklanıyor. Olup biteni çok iyi kavramasanız da sanki büyülenmiş gibi izliyorsunuz; işte sinemanın gücü... Temel zaaflar ise, öncelikle bu kadar çok kişili bir hikâyeye sıvanılması. Öyle ki, aslında çok iyi oyuncular tarafından oynanmış onca kişilik hiç boyut kazanamıyor, birer gölge gibi çekip gidiyorlar. Acaba 'gölgesizler' adı bunu mu anlatıyor? Belki romanın karmaşık yapısının biraz sadeleştirilmesi iyi olurdu.
Ayrıca aşırı biçimsellik kimi zaman göze batıyor. Örneğin yeterince kahraman yokmuş gibi hikâyeye dahil edilen (belki bu bölüm de, aslında çok ilginç olmasına karşın gözden çıkarılabilirdi) Aynalı Fatma/Yiğit Kuşbeyli efsanesinin, son zamanlarda TV kanallarında moda olduğu üzere, sözümona eski Türk filmlerinin çizgili, yağmurlu görüntüleriyle verilmesi kendi adıma beni çok rahatsız etti. Ne gerek vardı? Tüm bunlara karşın, Gölgesizler kendi gizemini kurup koruyan ve ilginç bir edebi kaynaktan hatırı sayılır bir görsel anlatıma ulaşan değişik bir film. Bizim izlediğimiz kopyayı biraz karanlık buldum: Gökhan Atılmış'in dijital çekimleri bunu özellikle mi istedi? Müzik ise sıradışı: Kemanlar ve vuruşlu sazlarla sağlanan katkı da, Candan Erçetin'in finalde duyulan ve âdeta filmi yorumlayan şarkısı da çok güzel.
Dedim ya, sinemaseverler görmeli diye...
Gölgesizler * * *
Yönetim ve senaryo: Ümit Ünal/
Görüntü: Gökhan Atılmış/
Müzik: Candan Erçetin/
Oyuncular: Selçuk Yöntem, Hakan Karahan, Taner Birsel, Ertan Saban, Arsen Gürzap, Altan Erkekli, Ahmet Mümtaz Taylan, Ahmet Özaslan, Aydemir Akbaş, Özay Fecht/ Narsist Film yapımı.
İLİŞKİLİ HABERLER
Sahneye dönüşen köy meydanı
Yayın tarihi: 14 Mart 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/14/ct/haber,1096FBD93F804B4BA6FBE04B4AC56C57.html
Tüm hakları saklıdır.