- Sahte bir isimle çıktınız yurtdışına herhalde! - Tabii. Arkadaşlar 'kal' dedi ama o kadar fedakârlık gösteren insanı nasıl yalnız bırakıp, burada yaşayacaktım? İki ay sonra döndüm. Viranşehir'e gittim, baktım her yerde benim kasetim. Ben konuşuluyorum ama beni gören titriyor, korkuyor, benimle görüşmek istemiyor. Yapamayacağımı anladım. Beni mayınların arasından Suriye'ye geçirdiler, üç ay Şam'da kaldım, sonra tekrar Almanya. Geniş bir Kürt kitlesi vardı Almanya'da, kalmaya karar verdim. Dil okuluna yazıldım Heidelberg'te, Almanca öğrendim. Kürt müziği üzerine inceleme yapıp kitap çıkarmak isteyen bazı Alman profesörlerle karşılaştım, onlarla yaşadım ve üniversitede müzik bilimi okudum. - O gün gitmeseydiniz, nasıl bir hayatınız olurdu, düşündünüz mü? - Hiç bilmiyorum; ya hayatım bitecekti ya da herhangi bir şekilde ceza, işkence, hapis olacaktı, boğazımı sıkacaklardı yani. Ama bende bir kudret vardı demek ki, hiç kurban gitmedim!
- Sonra burada sorunsuz şekilde albümlerinizi çıkardınız. Kaç albüm oldu? - 30'a yakın... - 33 yıl dayanmak zor olmadı mı? Ne hissettiniz o günlerde? - Bir hayvan korktuğu zaman korunmak için bir yere çıkar değil mi? Korunabileceği kadar durur, tehlike geçtiğinde de iner, normal haline dönmeye çalışır. Ama sen dönemiyorsun bir türlü! Sana acı veren şeyleri hatırladığında ağlamak istiyorsun elbette... - En çok ne ağlattı sizi? - Annemin ölümü! Ben oradayken öldü annem ama mezarına bile gidemedim. Çok severdim annemi, çok fedakâr bir kadındı. İki çocuğu ölünce çok acı çekti, hastalandı. 5-10 çocuk büyüttü, 36 yaşında öldü. Şu anda bile ağlamak istiyorum.
Yayın tarihi: 22 Şubat 2009, Pazar Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/22/pz/haber,E86677B4D954440496D04A501F0282A7.html Tüm hakları saklıdır.