Ahmet Hamdi Tanpınar, Adalet Cimcoz'a mektuplarında 1953-60 arası yaşadığı Paris'i anlatır:
"Paris'teyim, anladın mı kardeşim, Paris'te. Ve pusulasız, direksiz bir gemi gibi dolaşıyorum... Bu şehir çok güzel.
Burası evvela vitrinler memleketi.
Vitrinler müthiş. Hele kadın eşyası harikulade. Kadın elbiselerinin zarafeti, şapkalar..." Tanpınar'ı aklıma getiren şey, İran'ın başkenti Tahran'ın vitrinleri, mağazaları, daha doğrusu dükkânları oldu. 'Paris karşısında çocuksu bir heyecana kapılan o koca adam, bu vitrinleri iyi ki görmedi' diye düşündüm. En işlek caddelerde bile uzayıp giden küçük, silik, ruhsuz vitrinler. Maazallah yüreğine inerdi.
Tahran'a,
Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD) ile gittim. Kısa süreli bir ziyaretti. Ve ilk kez gidiyordum. Her yeni kent, yeni bir kadın gibidir. Bazen büyülü bir aşkla karşılaşırsınız, bazen de bir an önce oradan uzaklaşmak istersiniz.
Ne yazık ki Tahran, bende kaçma duygusu uyandırdı.
Zaten başkentleri sevmem.
Başkentler renksizdir. Durgundur.
Sıkıcıdır.
Başkentler devlettir, bürokrasidir, askerdir, siyasettir. Sözün kısası, en babası bile gri elbiseyle dolaşır!
Tahran da gri.
Yüz çizgileri birbirine girmiş, bakımsız, iyice yaşlanmış bir kadın gibi Tahran.
Acılı bir yüzü var.
Binaların dış cephesi yıpranmış. Kirli. İlgi ve alakadan yoksun ve yoksul.
İnsanda bu acılı yüz ufak tefek makyajla değişmez, yıkıp yeniden yapmalı duygusu uyandırıyor. Nitekim bunun ilk işaretleri de var. Bazı binalar yeniden yapılıyor.
Kent bir yandan ölürken, bir yandan doğması gerektiğinin farkında sanki.
Aynen kadınları gibi.
Tahran sokaklarının, sürmeli kocaman gözlü kadınları.
Onlar da yaşadıkları kent gibi sancılı.
BAŞÖRTÜSÜ ZORUNLULUKTAN Hem hayatın içindeler. Sokakta, işyerlerinde erkeklerle beraberler. Hem de çoğunun başörtüsü eğreti duruyor.
"Zorunluluktan," der gibi. Bir yandan siyahlar içindeler. Diğer yandan kadınlar! Yüzü makyajsız tek kadın görmedim.
Burun ameliyatları çok yaygınmış.
Çünkü İranlı kadının tek "vitrini" yüzü.
Ve onlar, o nadide "vitrini" güzel süslemek istiyor.
Bu durumda kaçınılmaz olarak sosyal hayat evlere sığınmış! Tahran'da evin dışı, yani sokak sadece işlerinizi halledeceğiniz veya karnınızı doyuracağınız yer. Oturup kahve içeceğiniz mekân bile aramayın.
Bu nedenle sosyal hayat, eğlence ev partiler, dört duvar arasında. Gizli ve örtülü! Bu kentte
"Kahraman bakkal, süpermarkete karşı" savaşı da henüz yaşanmamış.
Alışveriş merkezi, süpermarket yok.
Anladığım o ki, siyasal sisteminin dayanağı da olan esnaf tabakası çok güçlü. Açılacak her süpermarket, alışveriş merkezi, bir kısmının yok olmasına neden olacağı için Tahran, küçük ve orta ölçekli dükkânlarla dolu.
Tarihi Kapalıçarşı'sı bizim Kapalıçarşı'nın serçe parmağı gibi.
İstanbul'daki Tahtakale, Mahmutpaşa kıvamında.
Tahran'ın İstanbul'la tek benzerliği var. Trafik keşmekeşi...
Kentte en ucuz şey benzin. Caddeler İran yapımı otomobillerle dolu. Ancak hepsi eski, lüks araç yok. Çok sayıda da motosikletli var. Bu nedenle Tahran'da tam bir motor ve araç keşmekeşi yaşanıyor. Kural yok. Yaya hakkı yok.
Burada yine Ahmet Hamdi Tanpınar'a dönelim.
Çok ilginç bir tespiti var. Paris metrosuyla ilgili şöyle yazar:
"Metro korkunç bir şey. Muazzam imkânsız bir şey! Ve ne muhteşem teşkilat. Metroyu kavrayan ve yolu şaşırmayan adam yarı Avrupalılaşmış demektir." Galiba Tanpınar haklı. Hangi coğrafyada olduğu önemli değil, bir kentin, ülkenin gelişmişlik durumunu anlamak istiyorsanız iki şeye bakmanız gerekiyor: Metrosu var mı, trafiğin işleyişi nasıl? Madem Tanpınar'la başladık, Tanpınar'la bitirelim: Şöyle der
: "Şark, görünmeyen bir alev gibidir bizi muhasara etmiştir (kuşatmıştır). Bir adım sağa, sola, ileriye geriye attın mı yanarsın. Fert ve cemiyet halinde o olduğun yerde kalmanı ister, kalmanı ve çürümeni..." Tahran da, ya olduğu yerde kalıp Şark'ın görünmeyen aleviyle yanacak ya da sağa sola, ileriye adım atacak. Aynen İran gibi. Eski bir yazımda
New York'u farklı yüzleri nedeniyle ikizler burcu kadınına benzetmiştim.
Tahran ise, bir yandan kabuğundan çıkmak isterken diğer yandan da riski göze alamayıp beklediği için boğa burcu kadını gibi.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 22 Şubat 2009, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/22/pz/haber,D88BCDDDCAD44E4A81BBA13C4409DA53.html
Tüm hakları saklıdır.