Sonunda insanlık bunu da başardı.
Uzayda trafik kazası oldu!
Rus ve ABD uyduları çarpıştı.
Bir uzay aracının diğer araca eklemlenmesine 'kenetlenme' denir. Bu da galiba
'yanlış kenetlenme!'
İnsan, "Sonsuz boşlukta böyle kaza nasıl olur?" diye şaşırıyor değil mi?
Şaşırabilmek güzel. Ama her ne hikmetse, ülkemizdeki 'yanlış kenetlenmelere' şaşırmıyoruz...
'Ergenekon kazaları' karşısında sesimiz çıkmıyor.
Susurluk kazasından sonra ruhumuz öfke zembereğinden boşanmış gibiydi. Şimdi yüzüne araba farı tutulmuş tavşan gibi hareketsiz duruyoruz.
Çıt yok. Sessiz, suskun ve onaylar durumdayız. Galiba insan burnu yakınındaki ağır kokuya çabuk alışıyor.
Ya ideolojik kalkanlarımızı kullanıyoruz ya da olup bitene dayanabilmek için bir korunma refleksi geliştiriyoruz:
Beyin hücrelerimiz kısmi felç oluyor!
Eğer böyle değilse; en azından şu iki olay ruhumuzu dalgalandırmalı:
Ülkenin önemli işadamlarından, medya patronlarından birinin, Ergenekon sanığını eski Jandarma İstihbarat Daire Başkanı general Levent Ersöz'le konuşmaları
Taraf gazetesinde yayımlandı.
Medya patronu, komutanın arzusu doğrultusunda
'milli' yayınlar yapacağına söz veriyor.
Medya patronu işadamı, kendisine ait telefon şebekesinden jandarmanın yasadışı dinleme talebini kabul ediyor. Tabii ki tüm bunlar kara kaş, kara göz için yapılmamış. Jandarma da patronun bankasına el konulmaması için çaba sarf etmiş. İşlerinin hallolmasında baskı unsuru olmuş. Kirli bir işbirliği.
Peki, ortalıkta bir uğultu, adı geçen işadamından bir açıklama, bir soruşturma var mı? Yok. Ya siz? Gazete okurken, kirli ortaklığın mağduru olduğunuz için ne hissediyorsunuz?
Peki ya bu hikâye:
1994'te Diyarbakır'ın Lice ilçesine bağlı Esenli mezrasına baskın düzenlenir. Mustafa Bulut gözaltına alınır. Baba Latif Bulut, askerlere sorar: Oğlumu ne zaman bırakacaksınız? Yanıt, "Bir saat sonra" olur. O bir saat bitmez. Bunun üzerine Fahri Bulut kuzenini aramak için yollara düşer. Ancak Fahri Bulut da sırra kadem basar!
Bu kez Fahri Bulut'un kardeşleri Ekrem, Ramazan ile amcasının oğlu Ali ve Salih Bulut kayıpları aramaya çıkar. Onlar da Lice'ye gitmek isterken gözaltına alınır.
Geriye bir tek Salih Bulut döner.
Ekrem Bulut, sırra kadem basar!
Ali Bulut, sırra kadem basar!
Ramazan Bulut, sırra kadem basar!
Bulut ailesinden tam beş kişi; Mustafa, Fahri, Ekrem, Ali, Ramazan sırra kadem basar!
Çünkü o yıllarda, o bölgede insanın insanını, insanın canını aramasının bedeli ağırdır
. Bulut ailesi yine de her yere başvurur. Resmi makamlar sağır, dilsiz ve kördür.
Dokuz yıl geçer. Tarih 2003. Kulp ilçesinin Bağcılar köyünde bir toplu mezar bulunur. Sekiz kişinin cesetleri çıkar.
Bulut ailesi tekrar başvurur. Sonuç beş yıl sonra gelir: DNA testinin ardından bulunan kemiklerin Ali, Ekrem ve Ramazan Bulut'a ait olduğu belirlenir. Bulut ailesi şimdi 'sevinçli'.
Hiç olmazsa 14 yıl sonra ölülerinin bir mezarı olacak! Tüm bu olaylar bizim gözlerimizin önünde yaşanıyor. Ve ciddi bir iz bırakmadan kirli bir su gibi akıp gidiyor. Günlük hayatın bombardımanı duyularımızı, hislerimizi köreltiyor. TRT'nin ilk yıllarında yayında sorun çıktığı zaman ekrana bir maşrapa gelirdi. Yayının kesildiğini anlardınız. Galiba, insan bazen günlük hayatın akışını kesmeli.
Maşrapayı koyun! Geriye yaslanın. Ve sadece beş dakika bu iki olayı düşünün. Beş dakika sonra hâlâ önceki insan mısınız? Cevabınız çok önemli. Mutasavvıf Ataullah İskenderi'nin güzel bir sözü vardır. Der ki; "
Söylenen her söz içinden çıktığı kalbin libasını (kılığını) taşır..."
Tüm bu olup bitenler ise,
Türkiye'nin kalbinin libası.
Ve bunu ancak sizin kalbiniz değiştirebilir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 15 Şubat 2009, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/15/pz/haber,C55677E31E194EC982D5A3DC5E4D100B.html
Tüm hakları saklıdır.