kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
17 Şubat 2009, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
EMRE AKÖZ

Artık o kelimeye ağzınızı alıştırın

Abant Platformu'nun Erbil'de düzenlediği ' Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak' başlıklı konferansta, Kürt katılımcıların bir hassaslığına şahit olduk.
Bu siyasi birime ne isim verilecekti?
Türkiye'den gelen 100 kadar entelektüelin bir kısmı 'Kuzey Irak' diyordu. Bazıları ise 'Kürt Özerk Bölgesi' demeyi tercih ediyordu.
Öte yandan bu toprakların adı, Irak Anayasası'nda ' Kürdistan Bölgesi' diye geçiyordu.
Bölgeyi yöneten siyasi oluşuma ' Kürdistan Bölgesel Hükümeti' adı veriliyordu.
Kürt aydınları ise Türkiye'den gelenlerin Kürdistan'dan başka bir tabir kullanmasını, en hafifinden hayretle, genellikle de kontrollü bir kızgınlıkla karşılıyorlardı.
( Not: Öte yandan bölgenin başkenti olan kente Hewler yerine Erbil denmesini önemsemiyorlar.)
Bu tür bir kelime hassasiyeti bize yabancı değil. Batı medyasında İstanbul'a ' Konstantinopolis' dendiğinde; kızar, köpürürüz.
O adı Batı'nın bilinçdışında uyuklayan bir canavarın, arada sırada horlaması olarak kabul ederiz.
Uzun bir uykuya yatan bu canavarın amacı, gün gelip uyandığında, İstanbul'daki Türk egemenliğine son vererek Konstantinopolis'i tekrar kurmaktır.
Kürdistan kelimesi de aynı bizimki gibi zengin tarihsel anlamlarla yüklü.
Osmanlı, Kürtlerin yaşadığı bölgeye Kürdistan diyordu. Bu gayet normal, kompleksiz, düz bir adlandırmaydı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında da aynı kelimeye rastlıyoruz. Ama özellikle Kürt isyanlarıyla birlikte kelime hızla kullanımdan çıkmıştı.
Irak yönetimlerinin ve bilhassa Diktatör Saddam'ın, Kürtler üzerindeki baskısı da Türkiye'yi etkiledi. Türk basınında Kürdistan kelimesi kullanılmaz oldu.
Ankara için bu kelimenin bir başka anlamı daha vardı. Mantık silsilesi şöyle bir şeydi:
"Kürdistan dersem devlet kuran bir etnik grup olarak Kürtlerin varlığını kabul etmiş olurum... O durumda 'Türkiye Kürtleri' de bir ulus olur... Ama bu da, 'tek devlet, tek bayrak, tek ulus' formülünün ' tek ulus' bölümüne aykırıdır... O halde Kürdistan kelimesini görmezden gelmem gerekiyor."
Konferansa katılan Türk entelektüellerin elbette böyle bir bakış açısı yoktu. Onlar zaten bu mantığı eleştiren kişilerdi.
Ancak Türkiye'deki eğitim sistemi ve medya atmosferi, belki de hissettirmeden onları etkiliyordu.
Kürt katılımcılar ise Kürdistan kelimesinden bu kaçışta, ' Hâkim ulus ve büyük devlet kibrini' görmeye yatkındı.
Ankara'nın 80 yıllık dışlayıcı ve küçümseyici tavrı, işte Türk entelektüelleri aracılığıyla bir kez daha karşılarına çıkmıştı.

Evet, Kürtler genelde böyle düşünüyordu ama Türkiye'yi yakından izleyenler yakın zamanlara kadar hiç ummadıkları bir değişime şahit oluyorlar.
Ankara'nın Kürtlere karşı tavrı yavaş yavaş değişiyor. 'Kürt bölgesini' bir tehdit değil, bir fırsat olarak görmeye başlıyor.
Konferansta da belirttiğim gibi:
Bugüne dek devlete bakarak pozisyon ve dil belirleyen Türk medyası, yakında Kürdistan kelimesini sıkça kullanmaya başlarsa... Düne kadar dağlı düşmanlar diye sundukları Kürtlerin, aslında yüce gönüllü dostlar olduğunu aniden keşfederse sakın şaşırmayın.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın