Altmışlı yılların sonlarına doğru, birçok ülkenin sol çevrelerinde bir
"sokak tiyatrosu" modası çıkmıştı... Bu alanda başı Amerikalılar çekiyorlardı, Julian Beck ile Judith Malina'nın
"Bread and Puppet Theater" topluluğu (Ekmek ve Kukla Tiyatrosu)... Büyük kuklalar, bayraklar, flamalar, pankartlar kullanılan bir gösteri türüydü bu. Bol
"hippi" barındıran Amerikan üniversitelerinin gözde eğlencesi olmuştu.
Türkiye de bu alanda geri kalmadı, ortaya bir
"İşçinin Bilmemnesi Tiyatrosu" çıktı, bir de ondan ayrılan, rahmetli Mehmet Ulusoy'un yönettiği
"Devrim İçin Hareket Tiyatrosu" ... Geçmiş gündür, yanlış hatırlıyorsam Zülfü Livaneli düzeltsin.
O zamanlar amatör tiyatroculuk bizde Cahit Atay'ın köy oyunlarından ileri gidememişti... (
"Sultan Gelin",
"Karaların Memetleri", bir de içinde hiç kız rolü olmadığı için özellikle tercih edilen
"Pusuda" tabii... Kız oyuncu bulmak zordu.)
Gerçi biz Galatasaray'da Ferhan Şensoy'la Çehov, Labiche, Arrabal, Beckett falan oynuyorduk ama
"entel takılmakla" suçlanıyorduk.
Sonra Ulusoy Fransa'ya göçetti ve çarşaf yırtma, teneke yuvarlama gibi
"atraksiyonlara" dayanan bu tiyatro tarzını
"özgün" bir üslup olarak sol çevrelere çatır çatır kabul ettirdi...
Ne anlatıyordu bu sokak tiyatrosu?
Dişe dokunur hiçbir şey.
"Emperyalizmi" simgeleyen şiş göbekli, silindir şapkalı bir adamın kuklası sağa sola sallanıyor,
"Sam Amca" kılığında bir kukla ve de Amerikan bayrağı yakılıyor, Vietnam savaşı hakkında bağırılıp çağırılıyor, genellikle seyircinin attığı
"bağımsız Türkiye" sloganıyla oyun bitiyordu.
Bir de greve çıkan fabrikalara giderlerdi bu arkadaşlar, işçiyi kışkırtmaya, onlara sorarsanız
"bilinçlendirmeye" çalışırlardı.
Bu tiyatro, Bertolt Brecht'in yirmili yıllarda propaganda yapmak için yazmış olduğu tek perdelik kelek oyunların bile gerisindeydi... (Bazılarını gençliğimde dilimize ben tercüme ettim de oradan bilirim.)
12 Mart darbesi geldi, sokak tiyatrosu da tarihe gömüldü gitti. Aradan geçti neredeyse kırk yıl.
Şimdi canlandırmaya çalışanlar varmış...
Ankara'da, belediye seçimini Murat Karayalçın'a kazandırmak için seferber olmuş solcu gençler... Sokak tiyatrosu yapıyorlar.
"Bu metro Gökçek'le bitmez, siz en iyisi eşeğe binin" sloganıyla eşek kılığına girmiş bir oyuncu dolaştırılıyor, balonlar patlatılıyor, Hadise'nin Eurovision şarkısı
"Gökçek gidecek düm tek tek" şeklinde söyleniyor, üzerinde Gökçek resmi bulunan sözde paralar dağıtılıyor, falan filan.
Sokak oyununu seyreden vatandaş hemen bilinçlenecek, oyunu Karayalçın'a verecek.
Çünkü altmışlı yıllarda bu ilkel basitlikleri seyreden işçi sınıfı da devrim yapmıştı maşallah.
İstanbul'da henüz bu tür bir eylem koyan yok.
Çünkü Kılıçdaroğlu'nun
"imgesi" bu tür
"banal" müsamerelere hiç uymuyor. Onu görünce insanın aklına
"Reisicumhur İnönü ve refikaları Bayan Mevhibe'nin, beraberlerinde sevimli yavruları Ömer, Erdal ve Özden olduğu halde teşrif ettikleri" Ankara Halkevi temsilleri geliyor...
Bu konuda AKP yönetimini suçluyorsunuz ama hayatınız ne güzel bir
"sınıf değiştirme öyküsü", bizim kuşaktan Sayın Kılıçdaroğlu... Dersim'in köyünden bürokrasinin göbeğine...
Biz hiç olmazsa işçi kaldık, Cem Karaca öyle yapmamızı söylemişti.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 16 Şubat 2009, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/16//haber,155EEDA7643A47409D8FEE51952DF7CB.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.