kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
2 Şubat 2009, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

Godot'yu beklerken

Başbakan Erdoğan'ın damgasını vurduğu (Panelden hışımla ayrılması, Atatürk Havalimanı'nda sevgi gösterileriyle karşılanması videoları sadece Türkiye'de ve Ortadoğu'da değil, Avrupa'da da izlenme ve indirilme rekorları kırıyor) Davos'taki Dünya Ekonomi Forumu'nun ana konusunu "Kriz sonrası dünyanın biçimlendirilmesi" oluşturdu.
Ancak 5 gün süren foruma katılan devlet ve hükümet başkanları, bakanlar, büyük patronlar, bankacılar, iktisatçılar ve aklınıza gelebilecek tüm dallardaki uzmanlar, "Krizden sonraki dünya"yı tasarlayabilmek bir yana, krizden çıkış yolları bile gösteremediler.
Bizce son derece doğal bir sonuç. Krizin gelişini göremeyenler, içine girdiğimiz karanlık tünelde bize nasıl rehberlik edebilirler ki...

Tarihe düşen iki not
Bununla birlikte İsviçre'nin şirin dağ kasabasında toplanan "Dünyanın karar vericileri" tarihe iki not düşmeyi başardılar.
İlki Rusya Federasyonu Başbakanı Vladimir Putin ile Çin Başbakanı Wen Jiabao'nun yeni bir sistem veya düzen arayışlarına karşı yaptıkları uyarılar oldu. Tarihin cilvesi; Sovyetler Birliği'nin dağılmasını ve sosyalist sistemin çökmesini "20'nci yüzyılın en büyük jeostratejik felaketi" diye tanımlayan Putin'le komünist ideolojinin son kalesinin komutanlarından Wen, "Kapitalizmin özüne dokunulmaması", "Piyasaya aşırı devlet müdahalelerinden kaçınılması" tavsiyelerinde bulundular; iyi mi!
İkinci not ise tüm katılımcıların "Kayıp yıl" olacağı görüşünde birleştikleri 2009'da dünyayı bekleyen üç ciddi tuzak üstüne oldu: A) Himayeciliğin dönmesi, gümrük duvarlarının yükselmeye başlaması. B) Uluslararası dayanışmanın bir yana bırakılıp her ülkenin kendi başının çaresine bakması. C) Sosyal kargaşa, hatta patlama tehlikesi.

İşte 2009'daki dünya
Konuşmaların satır aralarına sıkıştırılan çaresizlik itirafları, belirsizlik ortamının ürpertilerini daha da kamçıladı:
1- ABD Merkez Bankası (Federal Reserve Board - FED) resesyonla mücadele için bilinen tüm klasik silahlarını kullandı, sonuç alamadı. Bundan sonra ne yapabilir? Üstüne üstlük Çin artık eskisi kadar ABD hazine bonosu almaktan vazgeçerse, banknot matbaasına fazla mesai yaptırılacak. Rus ruletinden farksız olan bu son çare hiper enflasyonu tetikler mi?
2- Toplamının 7 trilyon doları geçtiği veya geçmek üzere olduğu hesaplanan (Sadece ABD'nin açtığı ve açmaya hazırlandığı paketlerin 4 trilyon dolara ulaştığı iddia ediliyor) kurtarma reçeteleri pek bir işe yaramadığına göre, sıra ekonomilerin millileştirilmesine-kamulaştırılmasına-devletleştirilmesine mi geliyor?
3- Saadet zincirleri peş peşe kopuyor, borç piramitleri birer birer yıkılıyor. Önce bankalar, ardından reel sektör aktörleri ödeme güçlerini büyük ölçüde yitirdiler. Peki, iç ve dış borçları gayrı safi yurt içi hasılalarının çok üstüne dayanmış olan devletler de ödeme güçlerini kaybederse (Yani iflas ederse) ne olacak? (Bunun ilk işaretleri ortaya çıkmaya başladı: Rating kurumları İspanya'nın ve Yunanistan'ın devlet notunu düşürdüler. Daha önce de İzlanda, Macaristan aynı akıbete uğramıştı. Sırada Belçika, İspanya, İrlanda, İtalya ve Portekiz'in olduğu söyleniyor. Hatta İngiltere için de böyle bir olasılık göz ardı edilmiyor. Peki, ya ABD Hazinesi'nin de notu düşerse? Ya ABD Hazinesi'nin bonoları "Riskli" bulunursa ve değersiz kâğıt haline gelirse? Düşüncesi bile insana soğuk terler döktürüyor.)

G-20'ye hazırlanmak
İşte bu bastırılmaya çalışılan panik ve vermeye başlayan kaos ortamında, herkes umudunu Nisan ayı başında Londra'da düzenlenecek G-20 zirvesine bağladı.
Zirveye ev sahipliği yapacak olan İngiltere Başbakanı Gordon Brown, G-20'nin "Yeni bir dünya düzeni"nin temellerini atması çağrısında bulunuyor.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, birkaç aydır seslendirdiği önerisini, her fırsatta hatırlatmaya özen gösteriyor: "Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gibi bir Küresel Ekonomik Konsey oluşturulsun." O da bu yeni yapıya ilk harçların G-20 zirvesinde dökülmesini umut ediyor.
Kısacası, G-20, bir tür "Godot" haline geldi. İrlandalı yazar Samuel Beckett'in ünlü tiyatro oyunu "Godot'yu Beklerken"in görünmez kahramanı kadar bel bağlanıyor Londra zirvesine.
Hatırlatırız; bu kez küresel tiyatroda sahnelenecek olan "Godot'yu Beklerken"de Türkiye'nin de rolü var. Oyundaki "Lucky" karakterinin durumuna düşmemek, daha önemlisi hiç değilse bu kez Godot'nun gelmesine katkıda bulunmak için, şimdiden rolümüze çok iyi hazırlanmamız gerekiyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın