Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Başbakan François Fillon, bakanlar, iktidar partisi milletvekilleri ve de tüm işverenler kaygıyla, hatta korkuyla Perşembe gününü bekliyorlar. Çünkü o gün tüm çalışanlar işi bırakacak. Öğretmenler, doktorlar, hastabakıcılar, işçiler, şoförler, pilotlar, posta, telefon ve elektrik görevlileri, bankacılar, yargıçlar... Hatta devlet radyo ve televizyonu ile Fransa Merkez Bankası personeli bile.
O gün sadece çalışanlar değil, işsizler, emekliler, ev kadınları ve gençler de meydanlara inecek. Sadece Paris'te değil, Fransa'nın tüm kentlerinde.
Sağcısıyla, solcusuyla, orta yolcusuyla tüm sendikaların ortak çağrısıyla yapılacak bu eylemin, son zamanların en büyük grevi ve gösterisi olacağı belirtiliyor. Sendikacılara göre,
Fransa, "1968 Mayıs'ından bu yana görülmemiş" bir kitlesel eyleme, duyulmamış bir öfke çığlığına sahne olacak. Zaten kamuoyu araştırmaları da, Fransızlar'ın yüzde 70'inin eyleme destek verdiğini gösteriyor. "Öfke çığlığı"nın nedeni? Malum. Dalga dalga gelen küresel kriz ve tetiklediği yoğun işsizlik. Ve de işsizliği izleyen yoksullaşma.
Yunanistan'da gençlerden sonra çiftçiler de yollara döküldü. Daha doğrusu traktörleriyle yolları kesti. Ülkenin tüm otoyollarını. Nedeni: Zaten sıkıntıda olan tarım kesiminin krizle iyice darboğaza girmesi. Hükümet çiftçileri yatıştırmak için 425 milyon avroluk destek paketi hazırladı. Ama çiftçiler "Yetmez" diyerek eylemi sürdürüyor. Başbakan Kostas Karamanlis ise, yemin billah ederek, "Daha fazla veremeyiz. Kasada beş kuruş kalmadı" diye yalvarıyor.
İzlanda'da geçen Ekim'den bu yana her Cumartesi günü binlerce kişi ellerinde "Satılık" pankartı iliştirilmiş bayraklarla parlamento önünde toplanıp hükümeti yuhalıyor, Başbakan Geir Haarde'yi çürük yumurta yağmuruna tutuyor. Geçen hafta sonundaki eylemde katılım rekoru kırıldı. Hükümet sonunda istifa etmek zorunda kaldı. İzlandalılar'ın dinmek bilmeyen öfkesinin nedeni? Daha geçen yıl yeryüzünün en zengin halkları arasında yer alırken, şimdi sözcüğün tam anlamıyla iflas etmiş olmaları. Ekonominin bu yıl yüzde 9.6 küçülmesi bekleniyor; işsizliğin nerelere varacağını düşünebiliyor musunuz?
Baltık Cumhuriyetleri'nden Letonya ve Litvanya, bağımsızlıklarına kavuştukları 1991'den bu yana en büyük protesto gösterileriyle sarsılıyorlar. Nedeni? Kriz, işsizlik, yoksulluk.
Bulgaristan'da neredeyse gün aşırı onbinlerin katıldığı yürüyüşler yapılıyor. Nedeni? Kriz, işsizlik ve bunlar yetmezmiş gibi AB fonlarını iç edecek kadar çürümüş siyasal kadrolar.
İtalya'da Başbakan Silvio Berlusconi, kentlerin güvenliğini sağlamakla görevlendirdiği asker sayısını 3 binden 30 bine çıkarmaya karar verdi. Gerekçe: "Asayişsizlik"le mücadele. Çünkü kriz adi suçları patlattı.
Sağduyu, özveri, dayanışma Üstelik toplum bilimciler, iktisatçılar ve gerçekçi siyasetçiler, huzursuzluğun önümüzdeki aylarda yayılmasından, hatta kontrolden çıkmasından korkuyorlar. Haklılar:
* AB Komisyonu'na göre, avro bölgesinin en büyük üç ekonomisinin (
Almanya, Fransa ve İtalya) büyüme hızı bu yıl sıfıra inecek. Hatta "Resesyon", yani küçülme olasılığı da göz ardı edilmiyor. İngiltere'den İrlanda'ya, İspanya'dan Macaristan'a kadar diğer AB üyeleri zaten resesyon batağına gömülmüş durumdalar.
* OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü), avro bölgesinde "En kötü günlerin henüz gelmediğini" açıkladı.
* Son tüyü IMF dikti: Dünya ekonomisinin 2009'daki büyüme hızı tahminini üçüncü kez aşağı çekti. Geçen Ekim'deki öngörüsünde yüzde 3 büyüme bekliyordu. Kasım'da bunu yüzde 2.2'ye indirdi. Şimdi ise yüzde 0.5'e çaktı. Yıkım!
Bu rakamların tek anlamı var: Dünyanın çarkları durdu duracak. Çarkların durması, daha çok, daha kitlesel işsizlik demek. Zaten her gün birçok şirketin ki aralarında tarihleri boyunca işçi çıkarmamış Toyota gibi devler de varbinlerce kişinin işine son verdiğini açıklaması, bu "Küresel tsunami"nin öncü dalgalarını oluşturuyor.
Bu rakamların bir anlamı daha var: Hükümetlerinde sağduyu, işverenlerinde özveri, toplumlarında da dayanışma olmayan ülkelerde önümüzdeki aylarda, diyelim ki ilkbaharda, ciddi, çok ciddi sosyal ve siyasal riskler ortaya çıkabilir.
Hatta 1968 başkaldırısına bile rahmet okutacak kadar büyük riskler...