Bir Gucci çanta için kıvranmaya değer mi?
Tasarımcılığının sanatsal yüzünü farklı örneklerle Galerist'te sergileyen Galli sanatçı Ross Lovegrove hayatını lüks tüketime adayanlarla alay ediyor, onları anlayamadığını söylüyor..
51 yaşındaki Ross Lovegrove, günümüzde 'tasarım' kelimesinin içinin boşaltılmasından ötürü kendisini 'tasarımcı' olarak görmek istemediğini söylüyor. Lovegrove'ın Galerist'te sanatçı ruhunu ifşa ettiği Ezeli adlı kişisel sergisini açması, bu nedenle pek de uygunsuz değil.
VitrA sponsorluğunda, British Council ve Lumina'nın desteğiyle kotarılan sergisiyle Lovegrove, tasarım felsefesinde doğaya saygılı, nazik, çıplak ve o ölçüde biricik formlar yaratmakta usta bir Galli. Lovegrove'ın işleri New York Modern Sanat Müzesi (MoMA), Guggenheim New York, Axis Centre Japan, Londra Tasarım Müzesi ve Weil am Rhein, Basel'deki Vitra Tasarım Müzesi'nin de aralarında bulunduğu dünyanın çeşitli tasarım müzelerinin sürekli koleksiyonlarında yer alıyor.
Kendisiyle, karbon lifinden mamûl motosiklet tasarımı Ridon'u ilk kez İstanbul'da sergilediği 'Ezeli' sergisi üzerine Galerist'teki açılış hengâmesinde söyleştik.
- Bu ara en çok neye kafa yoruyorsunuz ?
Son zamanlarda, 'Hayatta Kalmanın Dili' üzerine yoğunlaşmış durumdayım. İşlerimi kavramsal çerçeve üzerinden bir arada tutan ve beni bu konunun 'düşünürü' haline getiren her şeyin temelinde aslında felsefi bir pozisyonun bulunduğunu söyleyebilirim. En basitinden, 'oturmam gerekiyor' mesela. Dünyaya bakmam gerekiyor. Hızlı giden bir uçakta dünyaya bakabilir misiniz? Dünyada şu aralar her şey o kadar hızla akıp gidiyor ki! Bunun sonuçlarını göremiyoruz. Bu kapsamda daha yıllar öncesinden, o (zengin, oportünist) insanlar birbirlerini düzerken ben küresel mali krizin yaklaştığını görebiliyordum. Onların tek derdi vardı; para ortadan kaybolup, balon patlamadan önce cukkayı sağlama alabilmek! Hâlâ olup biten de bu.
Bu zengin züppeler, ekmek üreten sokaktaki sıradan insanlar adına aynı dünyayı yokoluşa itiyor.
İşte bu nedenle insanların kendilerine ve dünyaya yeniden şöyle bir dönüp iyice bakmaları gerekiyor.
- Maddi durumu iyi olmayan insanların buldukları basit ve yaratıcı tasarım çözümlerini gözlemliyor musunuz ?
- O insanlar Uzakdoğu'dan Afrika'ya beni şaşırtmaya devam ediyorlar. Yaptıkları şeyin, bildik eşyalara yeniden hayat vermek olduğunu düşündüğüm oluyor. Yani, birinin eline bir su şişesi geçiyor ve hayatı boyunca o şişeyi kullanmakta tereddüt etmiyor. Bu çok güzel. Ve aynı zamanda da yüce bir şey. Bu konuda size bir örnek vereyim.
Afrika'da gördüğüm bir köylü, tarlada eli sürekli meşgul olduğu için telefonu kulağına sabitleyen bir sargı icat etmişti. Harikaydı. Sonuçta size şöyle bir 'büyük resim' çizebilirim: Bildiğiniz gibi bugün bir çok dünya birbirinin içine geçmiş halde. Bunlara 'Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Dünya' diyenler var. Birinci Dünya'da yaşayanlar, yardıma ihtiyaç duyan, bir Gucci el çantası için umutsuzca kıvranan insanlar ve ben onlar adına üzgünüm.
Çünkü o 2 bin sterlin ile satın alacağım yiyeceği, 2 aylık özgürlüğü, çantaya tercih ederim ben. İşte burada asıl soruyla karşılaşıyoruz: Para dediğimiz şeyin değeri nereden gelir? Satın aldığımız ve bizi 'daha önemli' gösteren objeleri edinebildiğimiz için mi değerlidir para? Öte yandan, çok da öyle ahım şahım demokratik biri olduğumu söyleyemeyeceğim size, çünkü her insanın 'eşitlik' uğruna birbirinin tıpatıp aynı görünmesi veya düşünmesini de kabullenmek zor benim için. Peki İstanbul'u niye seviyorum? Çünkü bu şehrin her şeyi bana yeni görünüyor. Kokusu, insanları, gördüğüm tavır... Bu ne büyük onurdur! Bu yönüyle, Galerist'te açtığım bu sergi de, bir sanatçı olarak yüreğimden geliyor, tamamen benim sesimi ve dünyamı yansıtıyor.
- Tasarımlarınızda ölümlü bir yan var aslında, tekinsiz ve emniyetsiz, çıplak görünüyorlar...
- Evet. Çünkü 'süper çıplak'lar. Kendilerini ifşa ediyorlar. Bu benim, gerçek benim. Tasarımlarım da hayatın sürekliliğine, sonsuzluğuna gönderme yapıyorlar. Çünkü günümüzde her şey, her ilişki harcanırlığa dayalı. Tasarım ürünlerime bakanların çoğu, son derece özgün, kopyalanamaz olduklarını söylüyor. Tıpkı cam şişe tasarımım veya bambu bisikletimdeki gibi, işte tasarımın özdeğeri de burada yatıyor. Ben de insanlara hamburger satmaya çalışmıyorum. Ben 'biriciklik'le ilgileniyorum.
Bilgi için Tel: 0212 244 8230
Yayın tarihi: 1 Şubat 2009, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/01/pz/haber,F5A42EF4986D4482B998C83AC408616D.html
Tüm hakları saklıdır.