EA
yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder.
SMS:
?EA
'Artık ölsek de gam yemeyiz' diyorlar...
Türkiye meğer bir
Latin Amerika ülkesiymiş!
Arjantin'mişiz biz,
Şili'ymişiz,
Bolivya'ymışız!
Askeri diktatörlükler orada kendi vatandaşına ne yaptıysa, aynısını bizim devlet burada yapmış.
Arjantin'de
ölüm uçuşları vardı.
Diktatörlüğe muhalefet edenler, paldır küldür gözaltına alınır, işkenceden geçirilir, sorgulanır ardından da uçaklara, helikopterlere konularak
Atlas okyanusunun ortasına bırakılırdı.
Bizim o askeri rejimlerin vahşetine ilişkin ürpererek okuduğumuz, belgesellerde izlediğimiz ne varsa, aynısı burada da yapılmış.
Mesela Abdülkadir Aygan'ın kan okyanusunda sadece bir damla olan ifşaatları...
1975'ten 1985'e kadar PKK saflarında yer alan Aygan, daha sonra kaçıp itirafçı oluyor. Beş yıl hapis yatıyor.
Aygan 1990'dan 1999 yılına kadar, sivil memur olarak, JİTEM'de görev yapıyor. Korkunç işkencelere ve yargısız infazlara şahit oluyor.
Bazı kocabaşlar, bu cinayetlerin vatan bölünmesin diye işlendiğini, hukukun, adaletin ve belki de hepsinden önemlisi, vicdanın mecburen askıya alındığını öne sürüyor.
Yalan! Kuyruklu yalan!
Bunları yapmak şart değildi. PKK ile başka yöntemlerle mücadele edilebilirdi.
Aygan'ın anlattığı şu olayın PKK ile mücadeleyle nasıl bir ilgisi bulunuyor; söyleyin:
"Mesela o Servet Aslan diye bir üniversiteli genç vardı. Fatma isimli bir de Mersinli kız arkadaşı vardı. Kızın hakkında hiçbir suçlama yoktu. Hiç ilgisi yoktu. Bizim gibi sivil memur olan itirafçı Serpil'in ifadesi üzerine bu iki üniversiteli genç Diyarbakır'ın merkezinde el ele gezerken alındılar. Üstelik çocuk dağa falan gitmemiş. Kaldı ki yanında kız arkadaşı da var.
Birbirlerine âşık olmuşlar. Normal bir hayat yaşıyorlar. PKK'lı militan Diyarbakır'ın merkezinde kız arkadaşıyla el ele gezemez. Çocuk PKK'lı olmadığını ağlaya ağlaya söylediyse de...
Evet, onlar da öldürüldü... Mehmet Çapur isimli bir başçavuş vardı. (Diyarbakır JİTEM Komutanı Abdülkerim ) Kırca emir verdi. Gençleri Sivas yönüne götürüp, orada öldürüp yol kenarına atmışlar. Bu iki genç iki gün sorgulandılar, işkence gördüler. Kırca o kıza kendisi işkence yaptı." (Neşe Düzel'in röportajı, Taraf, 27 Ocak)
Suçlu suçsuz, binlerce insan, işkenceden geçirilip mahkemeye çıkarılmadan telle boğularak ya da başına kurşun sıkılarak öldürüldü, kuyulara, çukurlara, araziye atıldı, yakıldı.
Bu insanların yakınları valiliğe, emniyete başvurdu. Ama devlet kapı duvar olmuştu. Kimse bilmiyordu, görmüyordu, duymuyordu.
İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de yaşayan orta sınıftan okumuşlar durumun farkında değil. Onların önemli bir bölümü Ergenekon operasyonunu hükümetin muhalefeti sindirme çabası olarak görüyor.
1990'lı yıllarda, o zamanki tabirle bölgede yaşayanlar ise sakal bırakarak sıvışmaya çalışan katillerin yakalandığını öğrendiklerinde, gözleri yaşararak " Allah'ım bize bugünleri gösterdin ya, artık ölsek de gam yemeyiz " diyor.
Yakınlarını kaybetmiş aileler, hiç olmazsa cesetleri bulmak için tekrar başvuruyorlar.
Yeni ifşaatlar olursa şaşırmayın.
Yasal Uyarı : Tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi izin alınmadan kullanılamaz.
https://sabah.com.tr/gizlilik_bildirimi.html
Yayın tarihi: 29 Ocak 2009, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/29//haber,8CFF0C8D6E834FF890A13CF1FDE56CF0.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.