Almanya Başbakanı Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Rusya Başkanı Olmert, Filistin Başkanı Abbas, Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek, Ürdün Kralı Abdullah... ABD Başkanı Barack Obama'nın göreve başladıktan sonra telefon ettiği liderler bunlar.
Obama'nın listesine Cumhurbaşkanı Gül'ün veya Başbakan Erdoğan'ın kaçıncı sıradan gireceği yeni dönemdeki Türkiye-ABD ilişkilerinin dozuna ilişkin fikir verebilir mi? İngiltere Başbakanı Brown, Avustralya Başbakanı Rudd, Kanada Başbakanı Harper, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Japonya Başbakanı Aso,
Almanya Başbakanı Merkel, Meksika Devlet Başkanı Calderon, İsrail Başbakanı Olmert, Güney Kore Devlet Başkanı Lee...
Bunlar da Obama'nın seçildikten hemen sonra, 15 Kasım'da Washington'da yapılan G-20 zirvesi vesilesiyle aradığı liderlerin dökümü.
Obama'nın bir bölümü G20'de bile yer almayan liderlere telefon edip, zirveye katılan Erdoğan'ı pas geçmesi, ABD'nin yeni yönetiminin gözünde Türkiye'nin statü kaybına uğradığı anlamına gelir mi? (Önemli not: Obama, seçildikten sonra kendisine kutlama mesajı gönderen liderlere teşekkür telefonu turu çerçevesinde Gül'ü de aramıştı.)
Mısır, İsrail, Batı Şeria, Ürdün, Suudi Arabistan... Bunlar da Başkan Obama'nın Ortadoğu Özel Temsilcisi George Mitchell'in ilk Ortadoğu gezisinin durakları.
Ziyarete hiç değilse şimdilikTürkiye'nin dahil edilmemesi, Gazze savaşında önemli diplomatik aktörler arasında yer alan, Ortadoğu barışı için de yoğun çaba harcayan Ankara'nın rolünün ABD tarafından takdir edilmemesi olarak yorumlanabilir mi? Bizce bu üç sorunun da yanıtı "Hayır". Kesin ve kocaman bir "Hayır".
Bir "Uzman"ın hikâyeleri Ama "Hayır"ı "Evet"e, hiç değilse "Belki"ye çevirmek için ibreye olanca güçleriyle asılanlar var. Örneğin, bellibaşlı düşünce kuruluşlarından Washington Enstitüsü'nün
Türkiye Programı Direktörü Soner Çağaptay.
Sakın "O da kim" diye küçümseme hatasına düşmeyin.
Her şeyden önce "Thinktank"ler, yani düşünce kuruluşları, demokrasilerde, özellikle de ABD demokrasisinde "Beşinci güç" haline geldi.
Üstelik Çağaptay,
Türkiye cahili Amerikalı siyasetçilerin Ankara'nın politikalarıyla ilgili olarak akıl danıştıkları birkaç
Türkiye uzmanından biri. (Diğerleri: Bülent Ali Rıza, Ömer Taşpınar, Zeyno Baran...)
Çağaptay ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Diplomasi Akademisi'nde "
Türkiye Çalışmaları Bölümü"nü yönetiyor.
Ve nihayet ABD'nin büyük gazeteleri Çağaptay'ın
Türkiye yazılarına balıklama atlıyorlar.
İşte bu Çağaptay'ın geçen hafta "Wall Street Journal"de,
Türkiye'yi Başkan Obama'ya -ve AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso'ya- adeta jurnalleyen zehir zemberek bir yazısı yayınlandı. Diplomatik çevrelerde yankıları artarak süren yazıda "
Türkiye'nin artık eski
Türkiye olmadığı" (Batı karşıtı, radikal bir ülkeye dönüştüğü), "Finlandiyalaşma süreci"ne girdiği (Bir ayağı Batı'da, öbürü Batı dışında) iddia ediliyor. Ankara'nın İran, Suriye, Sudan, Hamas gibi ülkeler ve örgütlerle ilişkilerini güçlendirmesi, Rusya'yla yakınlaşması da bu iddialara dayanak yapılıyor.
Çağaptay'ın çizdiği çarpıtılmış Türkiye tablosu, Obama'yı veya ekibini etkiler mi? Yanıtımız yine kocaman bir "Hayır". Türkiye'nin sayılan ülkeler ve örgütlerle ilişkisini, onları tecrit etmiş olan ABD ile Avrupa'nın da yararlı buldukları biliniyor. Batı soyutladığı o ülkelere mesajlarını
Türkiye aracılığıyla ulaştırabildi.
Ayrıca Obama'nın İran'la bire bir görüşme politikası izlemeye karar vermesi, Hamas'la da ilişki kurabileceği haberleri göndermesi, sadece iddiaları çürütmekle kalmıyor,
Türkiye'nin izlediği politikaların onaylanması anlamına da geliyor.
Ama bu "Uzmanlar" ne yazık ki bir süre daha meydanı boş bulacak. Ne zamana kadar? 2 Nisan'da Londra'da yapılacak G-20 zirvesine kadar. O zirveye Obama da katılacak. Tabii Erdoğan da. Zirvedeki diyalogun yanı sıra, büyük olasılıkla ikili görüşme de olacak. Ve o görüşme sonrası yapılacak açıklamayla senaryolar yırtılacak, gerçekler konuşacak. Sıkın dişinizi.