İpek Yolu'nda film izlemek
Bursa İpekyolu Festivali bu yıl evrensel olmanın sınavını verdi. Sinema yarışmaları, genç yıldız Gael Garcia Bernal ve kaliteli filmlerle de bu sınavdan alnının akıyla çıktı ..
Kusura bakmayın... Ben şu satırları yazdığımda hâlâ Bursa'dayım. Biliyorum, tüm ülke şu günlerde A.R.O.G'la yatıp onunla kalkıyor. Ama biz bir avuç sinemacı ve sinema yazarı, kendimizi bu hafta Bursa'ya adadık: Bu güzel kenti kültür ve sanat açısından da ülkenin, giderek dünyanın gündemine almayı hedefleyen ve bu üçüncü yılında büyük ve zor bir sınavdan başarıyla çıkmayı başaran Bursa'da. Onun için, benim gözümden A.R.O.G ancak gelecek haftaya.
Eğer hâlâ söylenecek bir şeyler kalmışsa elbet...
Evet, Bursa festivali bu yıl evrensel olmanın sınavını verdi. Ve sanırım bu sınavı başardı. İki dalda, ulusal sinema ve uluslararası sinema dallarında düzenlenen Altın Karagöz yarışmaları, gerek seçilen filmlerin genel düzeyi, gerek çağrılan konukların oynayan filmlerle ilişkili olarak seçilmiş olması ve hemen hepsinin davete icabet edip gelmesi, gerekse organizasyonun genelde hayli düzgün gidişiyle gayet iyi geçti denebilir.
GAEL GARCIA BERNAL FIRTINASI
İşin yıldız yanını Meksikalı genç oyuncu Gael Garcia Bernal topladı. Festival açılış için onunla emektar Tony Curtis arasında duraksıyordu. İkisi de yeşil ışık yakmıştı.
Hangisini seçmeli? Bana da danıştılar. Doğrusu eski Hollywood yıldızlarına olan büyük sevgime rağmen, nostalji duygumu yenerek Bernal'i önerdim. Hele Tony'nin yakın zamanda basında çıkmış tekerlekli sandalyedeki resimlerini hatırlayınca... Onu eski haliyle hatırlamak belki en iyisiydi.
Bernal gerçi çok az kaldı.
Ama görevini yerine getirdi.
Sempatikliği ve alçakgönüllüğüyle herkesin gönlünü çaldı. Özellikle genç kızlar imza ve resim için birbirine girdi. Işıltılı kadın yazarlar, İstanbul'dan birkaç saatliğine akın ettiler.
Açılış töreninde çok yakın oturuyorduk. Onun ağzından Türkiye'nin Meksika'ya ne denli benzediğini duymak ilginç oldu. Festivaldeki ulusal film jürisinde görevli Hülya Koçyiğit de Bernal'le hoş bir şekilde söyleşti.
Onun dışında çok ünlü yabancılar yoktu.
Ama olanlar, dediğim gibi, filmlerle ilişkili kişiler, özellikle de yönetmenlerdi. Ve yerliyabancı hemen her filmden sonra seyirciyle söyleşiler gerçekleşti.
Uluslararası yarışmada, beş kişilik jürimizin önüne (ki tek Türk bendim) tam 11 film geldi.
Genel kalite yüksekti, onun için baş seçici olan Ali Sönmez'e teşekkür borçluyuz. Türk sinemasını, sevdiğim bir film olan İki Çizgi temsil ediyordu. Ama genel düzey içinde yeterince dikkat çekmedi. En iyi film olarak ortak bir kararla, çok kişisel ve özgün Macar kara-film örneği The Investigator- İz Sürücü'yü seçtik. Benim çok sevdiğim melankolik Sırp yapımı Aşk ve Diğer Suçlar, yönetmeni Stefan Arsenijevic'e en iyi yönetmen ödülünü getirdi.
Mozambik filmi Uyurgezer Ülke ise çok naif yapısına karşın bizden senaryo ödülünü aldı.
Yarışmanın en iyi filmlerinden olan Thomas'taki eşsiz yaşlı adam portresine hayat veren Lasse Pöysti ve de aslında pek sevmediğimiz İngiliz filmi Unrelated-İlgisiz'in kadın oyuncusu Kathryn Worth da en iyi oyuncularımız oldu. Birkaç iyi film daha vardı, ama onları anmak mümkün olmadı. Tuhaftır, bu alandaki SİYAD ödülü, bizim üzerinde bile durmadığımız İsrail filmi Diyet'e gitti. Aslında Diyet, benim de ilgimi çeken bir film olmuştu.
Ama ödül için hiç düşünmedim. Demek ki zevkler değişiyor ve her jüriden farklı şeyler çıkabiliyor.
SİYAD'DAN DWİLBER'IN 8 GÜNÜ ÇIKTI
Aynı şey, Ulusal Altın Karagöz sonuçları için de söylenebilir. O jüriden de, daha önce ödül almış filmler yerine hep kıyıda-köşede kalmış filmler çıktı ve özellikle genç sinema ödüllendirildi. Filmlerini ilgiyle izlediğim Cemal Şan'ın Dilber'in 8 Günü'yle hem çifte oyuncu ödülünü alması, hem de SİYAD tarafından en iyi film seçilmesine de ayrıca sevindiğimi eklemeliyim.
Yayın tarihi: 24 Ocak 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/24/ct/haber,7B8B10BFDA8C4670B07178DCD00D0544.html
Tüm hakları saklıdır.