kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
4 Ocak 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ENGİN ARDIÇ

Önümüz gücük ayı

Yazıya imza ve tarih atıyordum (onu siz görmezsiniz, sayfaya girerken arkadaşlar silerler), birdenbire "ocak" ayında olduğumuzu fark ettim.
Eee, ne var bunda? Kendini ağustos ayında mı sanıyordun? Diyeceksiniz.
Hayır, "ocak" diye bir ay olmaması gerekirdi de ondan...
Eskiden, içinde bulunduğumuz aya "kânun-u sani" denirdi. (K sesini ince okuyunuz ve "kanun" ile karıştırmayınız.)
Ekim, kasım, aralık ve ocak ayları yoktu eskiden. "Teşrin-i evvel, teşrin-i sani, kânun-u evvel, kânunu sani" vardı.
Hem de ne zamana kadar, bilir misiniz? Hadi tahmin edin bakalım.
Acaba Atatürk'ün "dil devrimini" yaptığı 1932 yılında mı değiştirilmiş bunlar? Yok yok, hilafetin kaldırıldığı sıra falan olmalı. Belki de Medeni Kanun'un çıkışı sırasındadır. Yok yahu, şapka devrimiyle birlikte olmasın? Bilemediniz... Taaa 15 Ocak 1945 tarihine kadar! Atatürk'ün ölümünden altı yıl iki ay sonraya kadar!
O güne kadar eski isimler geçerliydi.
Yani bir sahaf çıkar da size örneğin "10 Kasım 1938" tarihli bir gazete satmaya kalkarsa yutmayınız, sahtedir.
Allah Allah, büyük önder ayların isimlerini niçin değiştirmemiş acaba? Meclis "kamutay", mebus "saylav" olmuş da bunlar niçin böylece kalmış?
Dünya savaşının son zamanlarında Behçet Kemal Çağlar önayak oldu (hani şu 1960 yılının mayıs ayında darbe çığırtkanlığını "Atatürk'üm yetiiiiş" diye yapan şair) ve dört ayın adı değiştirildi.
Savaş yıllarında bu ayların isimlerini "modernize" etmek için bazı çabalar gösterilmiş, "Türkçeleştirmeye" çalışılarak "birinci teşrin, ikinci kânun" falan denilmişti... "İlk teşrin, ilk kânun" diyenler de vardı. "İlkteşrin" şeklinde bitişik yazıldığı da oluyordu.
1945 başında "radikal" bir değişikliğe gidildi.
Eh, siyasette de radikal bir değişikliğe gidiliyor, çok partili sisteme geçiliyordu... (Allah Allah, "gerici ve karşı devrimci" Demokrat Parti, iktidara geldiğinde niçin ayların isimlerini tekrar eski şekline çevirmemiş acaba? Öyle ya, kâğıt paralardan yücelerin yücesi İnönü'yü çıkaran, yerine yeniden Atatürk'ün resmini koyan karşı devrimciler, aylara da niçin Atatürk dönemindeki adlarını geri vermemişler?)
Tarım ürünleri ekildiği varsayılarak "ekim", mis gibi Arapça kökenli "kasım" bulundu... (Ekim ayında kimin ne ektiğini, kasım ayında kimin neyi kastığını hep merak ederdim, meğerse arslan Öztürkçeciler "taksim eden, bölen" anlamına gelen bir Arapça kelime kullanmışlar! Çelebi, böyle olur bizde devrim dediğin...)
Evlerde ocakların yandığı soğuk kış ayına da "ocak" denildi.
Peki ya "aralık" ?
Onun hiçbir anlamı yoktu! Başka bir isim bulamadıkları için, "arada"
kalan eski birinci kânuna da "aralık" deyip çıktılar! Çelebi, böyle olurdu Milli Şef döneminde devrim dediğin...
Düşünülen, fakat kabul görmeyen diğer ay isimlerini de hiç duymuş muydunuz? Duymamıştınız, ben size sırasıyla sayayım:
Ocak, gücük, yelin, açaray, gülay, bozaran, biçim, derim, verim, ekim, kasım, aralık!
Cümle içinde kullanalım:
Sera malı lezzetsiz oluyor, bozaran ayı gelse, turfanda patlıcan çıksa da bizim hanım şöyle bol zeytinyağlı bir "içi geçmiş dinsel kişi" pişirse...