kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
21 Aralık 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Sıcak filminde Ebru Akel'in performansı çok beğenildi.

Sonbaharın sıcaklığı

YEŞİM TABAK
20.12.2008
Bu hafta gösterime giren Abdullah Oğuz imzalı Sıcakve yılın sürpriz filmi Sonbahar, iki farklı sinema anlayı.ını temsil ediyor..
Bu aralar Türk sinemasının bir ucunda suskunluk, bir başka ucunda yüzeyden derinlere inmeye gayret eden 'vecizeci'lik duruyor. Üç Maymun, yakında gösterime girecek Süt ve bu haftanın filmlerinden Sonbahar'daki karakterlerin suskunluğu, hem bu karakterlerin iletişimden medet 'umama'yışlarının hem de yönetmenlerinin biçimsel tercihlerinin sonucu. Özcan Alper'in Sonbahar'ındaki suskunlukta, sanatsal sembolizmden ziyade duygusal bir yaklaşım ağır basıyor.
Sonbahar, fikirlerden çok hisler üzerine kurulu bir film.
Kısa film yönetmeni ve Yeşim Ustaoğlu'nun asistanı olarak tanıdığımız Alper'in ilk uzun metrajlısına yön veren konuların sosyal ve politik ağırlığı hayli ezici. Fakat Alper'in yaklaşımı son derece duygusal, hikâyesinin gelişimi ise sosyal duyarlılıktan çok, şövalyece bir varoluş biçiminin hüznünü taşıyor. En iyi film seçildiği Altın Koza'dan bu yana ödüllerden burma bilezik dizisi yapan Sonbahar, 'ölüm'ün filmi.
29 yaşındaki Yusuf (abartısız fakat dokunaklı bir performansta Onur Saylak), 10 sene önce siyasi suçlardan ötürü girdiği hapishaneden, tam da ölüm oruçları ve 'hayata dönüş operasyonu' gündemdeyken, sağlık sabepleriyle, 'ölmek üzere' serbest bırakılıyor.
Yaşayamadığı hayatın son günlerini geçirmek üzere memleketi Hopa'ya dönen Yusuf'un hikâyesi, anlamını yitiren idealleri yansıtan karakterlerle dolu. Pek az ilgi gösterebilse de bağlılıkla sığındığı annesi, hem onarıcı hem de keder verici bir anne şefkati ve 'bihaberlik' içinde.
Eski kankalarından Mikail (Serkan Keskin), Yusuf'un girdiği riskli yollara sapmamış olsa da, Hopa'da babasının ve garantili rızkının dizinin dibinden ayrılmadan sürdüğü hayatın kuru kasvetiyle baş başa. Yusuf'un hayatına tesadüfen bir aşk ihtimali olarak giren Gürcü hayat kadını Eka (Megi Kobaladze) ise, aşki hayal kırıklıklarına bile mahal veremeden, Yusuf'un hayalini kurduğu sosyalist düzenin yıkıntılarından biri olarak karşısına çıkıyor. Özcan Alper, Yusuf'un politik idealizminde hayata dair romantik bir yaklaşımın ve ölümün kaçınılmazlığının izlerini aramış, bulmuş.

DERİN MANALAR DÜNYASI
Bu hafta yerli filmler kanadında Sonbahar'ın zarafetinin yanına, Abdullah Oğuz'un Sıcak'ının 'derin manalar ve vecizeler' dünyası ekleniyor. Ne tesadüftür ki, Semih Kaplanoğlu'nun Yumurta'yla başlayıp Süt'le devam eden üçlemesine ve Sonbahar'a ilaveten, Sıcak'ın esas adamlarından birinin adı da Yusuf (Hazım Körmükçü).
Sonbahar'ın Yusuf'u kolektif mutluluğu arayan dünyasının bedellerini öderken, Sıcak'ın Yusuf'u da tamamen bencil varoluşunun bedelini ödüyor.
Ya da Oğuz, vicdani bir hesaplaşmanın ahlaki çelişkilerle dolu filmini çekecek gibi yaparken kolaya kaçarak meseleyi 'yaa işte sonun böyle olur'a getiriyor.
Vecizeleri dile getirme rolü, vicdanı sızlayan kederli dalgıç Niko'ya (Cem Özer) verilmiş. Niko öyle bir karakter ki, biri es kaza ölüm gibi meşakkatli bir temaya değmeyegörsün, fırsatı derhal değerlendirip mutlaka bir adet özlü sözü çıkarıyor cebinden.
Issız Adam ya da Sıcak, 'pek felsefi ve aynı oranda ticari Türk sineması'nda, mana, sadece 'ucuz bar feylezofları'ndan duyacağınız laflarda aranıyor, gerisi yüzeyin üzerinde amatörce oyunculuklarla gezindiğiyle kalıyor.