kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
20 Aralık 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

CHP'de yeni düzen

En başta belirtelim; bu yazımız kişileri veya kadroları değil, demokrasiyi ve onun dayandığı olmazsa olmaz ilkeleri dert ediniyor.
CHP yarın toplanacağı 14'üncü Olağanüstü Kurultay'da tüzük ve programda bir dizi değişikliği delegelerin onayına sunacak. Genel Merkez yönetiminin önerilerinin büyük farkla onaylanacağından kuşkumuz yok.

Tepeden tırnağa yapılanma
CHP'nin bu yeniden yapılandırılması projesinde bizi özellikle tüzükteki "Yenilikler" ilgilendiriyor.
* Tüzüğün 39'uncu maddesinde yapılan değişiklikle genel başkan ve Parti Meclisi'nden gizli oyla seçilmiş 20 üyeden oluşan CHP'nin en üst yürütme organı olan Merkez Yönetim Kurulu yeniden biçimlendiriliyor. Öncelikle üye sayısı 20'den 15'e indiriliyor (Siyasi Partiler Kanunu'nun 16'ncı maddesinde belirtilen alt sınır). 15 üyeli bu yeni kurul genel başkan, genel sekreter ve 13 genel başkan yardımcısından meydana geliyor. Ayrıca bu üyelerin yani genel sekreter ile genel başkan yardımcılarının 80 üyeli Parti Meclisi'nde gizli oyla seçilmesinden vazgeçiliyor; tümünü belirleme yetkisi genel başkana veriliyor. Sadece atama değil, bir veya birkaçını, hatta tümünü azletme ve Merkez Yönetim Kurulu'nu dilediği gibi yeniden oluşturma yetkisi de. Gerekçe: "Merkez Yönetim Kurulu üyelerinin görev alanlarını, yetkilerini, sorumluluklarını belirlemek, netleştirmek ve denetlenebilir duruma getirmek."
* 33'üncü maddedeki değişiklikle ise il sekreteri, sayman ve eğitim sekreterinin il yönetim kurulu üyeleri arasından gizli oyla seçilmesinden vazgeçiliyor, bu görevler lağvediliyor, yerine "Yeteri kadar başkan yardımcısı" getiriliyor ve tümünü il başkanının atamayla belirlemesi ve azletmesi yöntemi benimseniyor. Gerekçe: "Genel Merkez'le uyumu sağlamak."
* Ve nihayet 29'uncu maddedeki değişiklikle illerdeki yapı ilçelere de aktarılıyor . O birimlerde de tüm görevlileri ilçe başkanı atayıp azledecek. Gerekçe: "İl ve Genel Merkez organlarıyla uyumun sağlanması."
Böylece CHP tüm yönetim birimlerinin atamayla oluşturulması yöntemine geçiyor. Bir başka deyişle, AK Parti'nin 1 Şubat 2003'teki tüzük değişikliğiyle benimsediği oligarşik modeli CHP de bünyesine aynen uyarlamış oluyor.
İyi ama ilçelerden genel merkeze kadar tüm kurulları bir kişinin iradesine teslim etmek, tüm önemli kararları bir kişinin ağzından çıkacak bir çift sözle belirlemek, teşkilatlarda yüzlerce küçük despot üretmek, onları da sadece ve sadece bir büyük "Senyör"e (Yoksa "Kral"a dememiz mi daha doğru olur) biat ettirmek anlamına gelmiyor mu?

Parti içi demokrasiye şal
Oysa demokrasilerde, özellikle de "Sol", "Sosyalist" veya "Sosyal demokrat" partilerde, yönetimin tüm birimlerinin seçimle oluşturulması ve örgüt tarafından sürekli denetlenmesi ana kuraldır. Yönetim organları da bizim siyasi literatürümüzde "Hizip" diye adlandırılan "Kanatlar"ın, yani parti içi akımlar gökkuşağının tüm renklerinin güçleri, ağırlıkları oranında temsil edildikleri bir koalisyondur.
Daha ileri gidip genel başkanı delegelere değil, e-oylama ile tüm kayıtlı üyelerine seçtiren partiler bile var. Örneğin Fransız Sosyalist Partisi.
Devlet başkanı, cumhurbaşkanı adaylarını belirleme hakkını, delegeleriyle, hatta kayıtlı üyeleriyle sınırlamak bir yana, parti farkı gözetmeksizin ülkenin tüm seçmenleriyle paylaşan demokrasiler bile var. Örneğin ABD. Demokrat Parti'de Barack Obama ile Hillary Clinton'ın yarıştıkları önseçimlerde Cumhuriyetçi Parti seçmenleri de oy kullandılar.
Tamam; CHP on yıllarca süren fikir, ideoloji, çizgi, politika değişikliğinden çok kişisel çıkarlara dayalı sığ çekişmelerden bezdi.
Tamam; CHP rahmetli Bülent Ecevit'e bile "İllallah" dedirten, 12 Eylül müdahalesi olmasıydı kapıyı çarpıp gidecek noktaya getiren, rahmetli Erdal İnönü'yü siyasetten soğutan içe dönük mücadelelerin kısır döngüsünden yoruldu.
Ama yine de tüm bunlar pencereleri sıkı sıkıya kapatmanın gerekçesi olamaz, olmamalı. Pencereleri kapatırsanız, değişimleri size hangi rüzgarlar taşıyabilecek?
Yine tüm bunlar kapılara kilit üstüne kilit vurmayı haklı çıkarmaz. Kapıyı kilitli tutarsanız, birgün bakarsınız ki, çevreniz boşalıvermiş ve koridorlarda yalnızca sizin ayak sesleriniz yankılanıyor. Ürpermez misiniz?